Sultanahmet’in 1700 yıllık Sfendon Duvarı’ne ziyaretçilerin ilgisi
Tarihi Yarımada’da bulunan ve yaklaşık 1700 yıldır zamana direnen Sfendon Duvarı, yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini bekliyor.
Roma İmparatorluğu’ndan izler taşıyan duvar, Roma’da Circus Maximus’tan esinlenerek 200 yıllarında yapımına başlanan ve 324-337 arasında Konstantin tarafından büyütülen hipodrom alanında inşa edilmişti. “Sfendon” olarak adlandırılan hipodromun yarı dairesel ucu, tonozlu galerilerden ve duvarlardan meydana gelmiş kütlesel bir altyapı üzerine oturtularak, 30-40 bin kişinin aynı anda hipodromda yer almasını sağlamış.
Sultanahmet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin üzerinde bulunduğu, İstanbul’un en eski kalıntılarından biri olan Sfendon Duvarı, At Meydanı olarak da bilinen alanda o günden bugüne kalan az sayıdaki tarihi kalıntıdan biri.
Her gün yüzlerce kişinin önünden geçtiği tarihi duvara ilişkin, AA muhabirine açıklamada bulunan Doktor Öğretim Üyesi Burcu Büken Cantimur, Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından hipodromun inşasına başlandığını belirterek, “Baktığımızda Roma Dönemi’nden kalan kentteki ender yapılardan bir tanesi aslında günümüze ulaşan bu duvar kısmı. Yaklaşık 2 bin yıllık ömründe birçok müdahaleye uğruyor ya da birçok afet geçiriyor. Bunların en önemlileri ayaklanmalar. Hem Roma hem Osmanlı döneminde farklı ayaklanmalara sahne oluyor. Latin istilasına, İstanbul depremlerine uğruyor.” dedi.
Cantimur, hipodromun toplumdaki sosyo-ekonomik değişimlerden de etkilendiğini aktararak, “Roma kentinin olmazsa olmaz bir elemanıdır hipodromlar. Onlar bir taraftan spor alanlarıdır, araba yarışları, atlı yarışlar, hayvan gösterileri yapılır, dövüşçüler savaşır. Bir taraftan da politik alanlardır. İmparatorlarla halkın buluştuğu alanlardır.” ifadelerini kullandı.
7 ve 8. yüzyıldan sonra toplumun biraz daha içine kapandığına dikkati çeken Cantimur, şu bilgileri verdi: “Nüfus azalıyor. Kuşatmalarla kent güçsüzleşmeye başlıyor ve yine kuşatmalarla beraber su ihtiyacı artıyor. Bütün bu durumlar bir taraftan hipodromun terk edilmesine neden oluyor bir taraftan da hipodromun günümüze ulaşan Sfendon Duvarı’nın sarnıç olarak kullanılmasıyla sonuçlanıyor. Osmanlı dönemi yani 15. yüzyıla geldiğimizde ise artık hipodrom neredeyse kullanılamaz durumda. Yani oturma sıralarından çok azı kalmış, büyük giriş kapısı kısmen ayakta duruyor. Sfendon’un üzerindeki oturma kısımları neredeyse yok olmuş.”
“Osmanlı’da 16. yüzyılda Mimar Sinan’la beraber yapılaşma başlıyor”
Cantimur, hipodrom alanından bugüne gelen üç anıt taş dışında pek fazla iz kalmadığını dile getirerek, “Günümüze gelen esasında 3 önemli anıt var, Dikilitaş, Örmetaş ve de Yılanlı Sütun. Bu 3 önemli taş 2 bin yıldır ayakta duruyor diyebiliriz. Osmanlı’da 16. yüzyılda Mimar Sinan’la beraber yapılaşma başlıyor. Burası mimari bütünlüğünü kaybetmiş bir alan fakat bununla beraber prestijli bir alan. Çünkü Topkapı Sarayı’na ve Ayasofya’ya yakın.” diye konuştu.
Fatih Sultan Mehmet zamanında hipodromun üzerine bir kılıçhane inşa edildiğinin altını çizen Cantimur, şunları aktardı: “17. yüzyıla Sultan Ahmet dönemine geldiğimizde, bu bölge artık tamamen kimlik değiştiriyor. Hala toplumsal bir alan. Burada sünnet düğünleri, düğünler ve cirit oyunları yapılmaya devam ediliyor fakat vezir sarayları ve Bizans’tan kalan saray kalıntısı yıkılarak Sultan Ahmet Külliyesi yapılıyor. Yani hipodromun bir tarafına cami, Sfendon kısmı üzerineyse Darüşşifa ve de imaret yapıları yapıldığını görüyoruz. Aslında günümüze Roma döneminden gelen kocaman bir istinat duvarı var. Çünkü eğimli bir arazide bütün bu hipodrom ve yapılaşma yapılıyor. 19. yüzyıl değişim yüzyılı. Tanzimat’la beraber yeni yönetim birimleri kuruluyor ve okullaşma artıyor. Bu bölüme de artık bir okul binası yapılıyor. Burada zaten kılıçhane vardı, aslında anlamsal bir süreklilik var. İstanbul’un ilk sanayi mektebi, Dersaadet Mektebi inşa ediliyor. Külliyenin parçaları yani Darüşşifa ve imaret de okulun kullanımına veriliyor.”
Burcu Cantimur, duvarın üzerindeki okulun 1894 depreminde hasara uğraması dolayısıyla restorasyonun gündeme geldiğini ifade ederek, “Bu dönemde yapının hipodroma yani anıtlara bakan cephesinde bir bakanlık kurulmasına karar veriliyor, o kısım yenileniyor. Sanayi Bakanlığı diyebileceğimiz bugünkü adıyla bir bakanlık kuruluyor. Yine anlamsal sanayi sürekliliği devam ederken, At Meydanı yani hipodromun koşu alanıysa kamusallığını devam ettiriyor. Günümüzde de İstanbul’un en önemli toplantı alanlarından, turizm merkezlerinden birisi, Ama ‘Kalan tek iz ne?’ derseniz aslında kocaman ama çok görünmeyen bir duvar, Sfendon’un istinat duvarı. Günümüzde Sfendon istinat duvarı, mevcut sorunları içerisinde, korunmayı bekliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Sfendon Duvarı’nın tekrar gündeme gelmesi sevindirici bir gelişme”
Doç. Dr. Hasan Fırat Diker de At Meydanı’ndan bugüne sadece Sfendon Duvarı’nın kaldığına dikkati çekerek, “Ancak onu cephesinden görerek varlığından haberdar olabiliyoruz. İstanbul Valiliğinin başlatmış olduğu bir projelendirme çalışmasıyla tekrar gündeme geldi. Bu ülkemiz için sevindirici bir gelişme. Çünkü çok önemli bir hazine, kültür varlığı valilik onayıyla yeniden projelendirildi. Korumaya tabi tutulmasının düşünülmesi güzel bir gelişme.” dedi.
İstanbul’un görünmeyen bir yüzü olduğunun da altını çizen Diker, şöyle konuştu: “İstanbul’un yer altı silueti de çok önemli ve yeteri kadar üzerinde çalışma yapılamadı kanımca. Hipodromun alt kısmının, Sfendon Duvarı’nın restorasyonu üzerinden tekrar kamuoyunun ilgisine sunulması, İstanbul’un yer altı zenginliği olan kültür varlığının gündeme gelmesi ve sonrasında bunun teşhire açılabilecek bir şekilde yeniden korumaya tabi tutulması, bu özeni çok gecikmiş de olsa görmüş olması sevindirici bir şey. Şu anki durumu tabii ki parlak değil. Çok uzunca bir süre atıl kaldığı için karanlık, pek iyi olmayan bir görünüm sunuyor. Zaten girişi de mümkün değil. Kamuya açık değil. Biz mevcut restorasyon çalışması münasebetiyle içine girip inceleme şansına sahip olduk.”
Hasan Fırat Diker, Sfendon Duvarı’nın önemine işaret ederek, “Bu önemli yapının korumaya alınması, onun hak ettiği itibarı gecikmiş de olsa geri kazanması bilimsel bir restorasyon çalışmasıyla mümkün olabilecektir. İnsanların üzerinde yürüdüğü halde farkında olmadığı hipodromun, Sfendon Duvarı üzerinden yeniden kamusal bilgi olarak gündeme gelmesi, korunması ve orta vadede teşhire açılması, İstanbul’un kültür turizmi açısından da hem çok olumlu olacaktır hem de sonrasında onun gibi pek bilinmeyen ya da yanlış amaçlar için kullanılabilen yer altı yapılarının da yeniden korunmaya çalışılmasına vesile olacaktır diye düşünüyorum.” ifadelerine yer verdi.
“İstanbul’da keşfedilmeyi bekleyen çok değerli hazineler var”
“Hipodrom her ne kadar sarnıç olarak yapılmamış olsa da sonraki dönemlerde sarnıç olarak kullanılmış İstanbul’un yaşamış olduğu su sıkıntıları sebebiyle.” diyen Diker, Sfendon Duvarı’nın arkasında bulunan ve ziyarete kapalı olan sarnıçların gerekli güvenlik önlemleri alınıp, iç mekanının temizliği sağlandıktan sonra ziyarete açılarak kültür turizmine katkı sunacağını dile getirdi.
Doç. Dr. Diker, İstanbul’da var olan yer altı kültürel varlıklarının tanınması ve gündeme gelmesi anlamında Sfendon Duvarı’nın öncelik kazanması gerektiğini aktararak, “Çünkü İstanbul’da keşfedilmeyi bekleyen çok değerli hazineler var. İstanbul’un çılgın projelerden ziyade mevcut kültürel potansiyelinin gündeme getirilmesine ihtiyaç var.” diye konuştu.
Doğu Roma İmparatorluğu’nun simgesel kamu alanı olan Hipodrom’un, mimari elemanları zaman içerisinde azalarak kaybolmasına karşın, kamusal işlevi devam etmiş, alan Osmanlı İmparatorluğu’nda At Meydanı, Cumhuriyet döneminde Sultanahmet Meydanı olarak tanımlanmıştır. Hipodrom alanı, kendisini çevreleyen farklı dönem anıtları ve anıtın günümüze ulaşan Sfendon Duvarı ile birlikte, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan kentin çok katmanlı kültür mirasının önemli bir parçasıdır.