Batı’ya damga vuran İslam filozofu: İbn-i Rüşd
Tarihte derin bir tesir bırakan büyük ilim insanı İbn-i Rüşd, vefatının 820. senesinde yad ediliyor.
14 Nisan 1126’da Endülüs’ün Kurtuba şehrinde doğan İbn-i Rüşd, eğitimini de burada tamamladı.
Avrupa’da “Averroes” adıyla tanınan İbn-i Rüşd’ün babası Kurtuba kadılığı yaptı. Eğitim hayatına seçkin hocalardan dersler alarak başlayan İbn-i Rüşd, temel dini ilimleri babasından öğrendi.
Dini ilimlerin yanında ahlak, astronomi, edebiyat, felsefe, fizik, mantık, matematik, siyaset, psikoloji, tabiat ilimleri, tıp, zooloji gibi ilimlerini de tahsil etti.
Aristo’nun eserlerini tercüme etti
İbn Tufeyl’in tavsiyesi ile dönemin Endülüs hakimi ile tanışan İbn-i Rüşd, Aristo’nun eserlerini tercüme etti.
Fıkıh alimlerinin felsefe karşıtı tutumları, İbn-i Rüşd’ün hayatının özellikle son yıllarında sıkıntılı günler geçirmesine sebep oldu.
İslam felsefesi içinde, doğa felsefesinin etkisinden sonra başlayan rasyonalist felsefe eğiliminin sistemli hale gelmesi ve genel itibarıyla Aristocu fikirlerinin baskın olduğu okul olarak kabul edilen Meşşaiyyun felsefesinin son temsilcisi ve aynı zamanda İslam dünyasının büyük filozoflarından olan İbn-i Rüşd, Gazali’nin yazdığı “Tehafütü’l- Felasife” (Filozofların Tutarsızlığı) isimli eserine karşılık olarak, “Tehafütü’t- Tehafüt (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)” adlı esere imza attı.
Bu eseriyle, Gazali’nin İslam dünyasında felsefe ve filozoflara yönelik ortaya koyduğu olumsuz tutumu sarsan İbn-i Rüşd, bu çalışmasından sonra İslam dünyasında “tehafüt” (dengesizlik-tutarsızlık) geleneğini oluşturdu.
Batı’ya ün salan İslam filozofu
Aristo ve Eflatun’un (427-347) felsefesini uzlaştırmaya çalışan İbn-i Rüşd, din ve felsefeyi aynı kaynaktan beslenen iki ayrı alan olarak gördü. İbn-i Rüşd’e göre din vahiy ürünüyken, felsefe ise insan aklının ürünü olarak değer gördü ancak her ikisinin de kaynağının aynı olduğunu savundu.
Batı dünyasında hiçbir Müslüman bilginin sahip olamadığı ün ve şöhrete erişen İbn-i Rüşd, Batı’da doktor olarak tanınsa da daha çok “Aristo yorumcusu” olarak bilindi.
Tıbbın bir dalı olan anatomiye de iyi derecede vakıf olan İbn-i Rüşd, insanı Allah’ın varlığına götüren bir delil ve vasıta olarak tanımlayıp bunu birçok şekillerde başardığını da her fırsatta dile getirdi.
Eserlerini yüzyıllar boyunca Avrupa’da okutan birçok Batılı bilgini düşünceleriyle etkilemeyi başaran İbn-i Rüşd, tıp sahasında yaklaşık 16 eser verdi. Bunlar arasında en tanınmış olan kitabı “El Külliyat Fi’t Tıbb”, Latinceye tercüme edilerek, yüzyıllarca Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu.
Tıbba damga vuran bilgin
İbn-i Rüşd, tıp ansiklopedisi olan “El Külliyat Fi’t Tıbb”ta hastalıkları tek tek ele alarak, bu eserinde hiçbir insanın hayatında ikinci bir defa çiçek hastalığına yakalanmayacağını belirtip sebeplerini en ince ayrıntısına kadar izah etti.
Ayrıca gözdeki retina tabakası ve çalışma şekline dair açıklamalarının da tıp dünyasında çığır açan bir nitelikte olduğu kabul edilerek, tıp tarihinde, gözdeki retina tabakasının fonksiyonunu ilk defa ilmi açıdan izah eden alim olarak gösterildi.
Üzerinde durduğu en önemli meselelerden bir başkası ise kan dolaşımına getirdiği derin bilgi olan İbn-i Rüşd, “El Külliyat Fi’t Tıbb”ta kan dolaşımının şemasını ana hatlarıyla göstererek, tıp doktoru William Harvey’ye öncülük etti.
İbn-i Rüşd’ün tıp alanında dikkat çeken diğer bir özelliği ise mikrobiyolog ve kimyager Louis Pasteur’dan önce mikrobik hayat üzerinde durması ve ilmi anlamda açıklık getirmesi oldu.
Yaşadığı dönem
İslam filozofu İbn-i Rüşd, Farabi, İbn-i Sina, İmam-ı Gazali ve Batı filozoflarının eserlerini inceleyerek, Aristo’nun görüşlerini inceden inceye tetkik edip çeşitli açıklamalar yazdı.
İleri sürdüğü fikirlerin İslam dininin esaslarına ters düştüğü gerekçesiyle Müslümanlar arasında hoşnutsuzluğa yol açan İbn-i Rüşd, halkın şikayeti üzerine Kurtuba alimlerinden oluşan meclis tarafından, İslamiyetin iman esaslarına uymayıp görüşlerinin çoğunun sapkın, bir kısmının ise dinden çıkmaya sebep olduğuna karar verilerek, bir süreliğine hapsedildi.
Son seneleri keder ve sıkıntılarla geçen İbn-i Rüşd, serveti elinden alınarak sürgün edildi.
Ömrünü ilimle geçiren ve arkasında birçok eser bırakan İbn-i Rüşd, 10 Aralık 1198’de 72 yaşındayken Fas’ın Marakeş şehrinde vefat etti. Önce burada defnedilen İbn-i Rüşd’ün naaşı, daha sonra Kurtuba’daki aile kabristanlığına nakledildi.
Eserleri
İbn-i Rüşd’ün kitapları 12. yüzyıldan itibaren Latince’ye tercüme edilerek fizik, gökbilim, felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser veren Aristo’nun eserleriyle birlikte neşredildi.
En temel eserleri arasında “El Külliyat Fi’t Tıbb (Tıp Konusunda Toplu Eserler)”, “Faslu’l-Makal /Felsefe-Din İlişkisi”, “Tehafütü’t- Tehafüt (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)”, “Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l Muktesid (3 Cilt) ve Mezhepler Arası Mukayeseli İslam Hukuku”, “Aristoteles Metafizik Büyük Şerhi”, “Psikoloji Şerhi / Kitabu’n -Nefs” ve “Siyasete Dair Temel Bilgiler” var.
Kaynak: AA