Haberler

Erbaş: Yaşanabilir bir yeryüzü ve güvenli bir gelecek için nesillerimizi İslam’ın hayat veren ilkeleriyle buluşturmalıyız

Prof. Dr. Erbaş: Yaşanabilir bir yeryüzü ve güvenli bir gelecek için nesillerimizi İslam’ın hayat veren ilkeleriyle buluşturmalıyız

Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü koordinesinde “Peygamberimiz ve Çocuk” temasıyla düzenlenen “2020 Yılı Uluslararası Mevlid-İ Nebi Sempozyumu” başladı.

Tüm dünyada etkisini sürdüren yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle on-line/çevrimiçi olarak gerçekleştirilen sempozyumun açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Ülkemizi ve tüm dünyayı etkisi altına alan salgın sebebiyle bu müstesna etkinliği aynı çatı altında yüz yüze yapmak yerine, internet üzerinden gerçekleştirmek zorunda kaldık.” dedi.

Geçtiğimiz ay yine salgın gerekçesiyle on-line olarak gerçekleştirilen Ayasofya Sempozyumu’nu dünyanın birçok yerinden binlerce insanın 3 gün boyunca takip ettiğini ifade eden Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “Bu açıdan baktığımızda, sempozyumun on-line yapılması, salonlara sığması mümkün olmayacak kadar fazla katılımcının, daha kolay şekilde programı takip etmelerini sağladı.” diye konuştu.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.s); üstün ahlakı, merhameti, zekâsı, dirayeti ve güvenilirliği sayesinde asırlara sığmayacak değişim ve dönüşümleri birkaç sene içerisinde gerçekleştirdiğine; cehalet, zulüm, isyan ve istismarlar girdabındaki bir çağı, asr-ı saadete dönüştürdüğüne dikkati çeken Başkan Erbaş, “Ne yazık ki aradan geçen on dört asrın ardından bugün, dünya yine derin bir değerler kriziyle karşı karşıyadır. Bireysel ve toplumsal bunalımlar, trajediler, zulümler, savaşlar, yine yeryüzünün huzur ve barışına kastetmektedir. Çocuklar, kadınlar, yetimler ve kimsesizler, modern cahiliyenin bir tezahürü olarak yine ihmal, istismar ve haksızlıklara maruz kalmaktadır.” ifadelerini kullandı.

“Bugün dünyada milyonlarca çocuk şefkatten, merhametten, insaftan ve adaletten yoksun vaziyettedir”

Günümüz dünyasında milyonlarca çocuğun şefkatten, merhametten, insaftan ve adaletten yoksun vaziyette, en temel hakları olan sağlık ve eğitim imkânlarından mahrum bırakıldığına işaret eden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş, “Nitekim bugün dünyada milyonlarca çocuk açlık, susuzluk ve yoksulluğun pençesinde, savaşların ve korkunç silahların ortasında hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Son 2-3 asır boyunca insanlığa umut olma iddiasıyla ortaya çıkan ideolojiler, öğretiler ve anlayışlar, insanlığın topyekûn huzur ve esenliğini temin hususunda çaresizliğe mahkûm olmuştur. Modern dünya, insanlığın içinde bulunduğu bu ahlaki, iktisadi, içtimaî yozlaşma karşısında yorgun ve bitkin düşmüştür.” dedi.

“Avrupa’da ahlaktan, insaftan, hukuktan yoksun bir şekilde İslam’ın muazzez elçisine seviyesiz ve çirkin bir şekilde dil uzatılmaktadır”

Yaşanan bunalımlar karşısında belki de kendi çaresizliklerini perdelemek için zaman zaman pervasızca İslam’a saldıranlar olduğuna dikkati çeken Erbaş, “Bugün özellikle Avrupa’da ahlaktan, insaftan, hukuktan yoksun bir şekilde İslam’ın muazzez elçisine seviyesiz ve çirkin bir şekilde dil uzatılmaktadır. İslam düşmanlığına dönüşen İslamofobi, birçok ülkede devlet politikası haline getirilmeye çalışılmaktadır. Camilerimiz ve Müslüman kardeşlerimiz, ırkçı terör guruplarının hedefi haline getirilmektedir.” diye konuştu.

İslam dininin huzuru ve güveni arayan insanlığın umudu olduğuna işaret eden Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, günümüzde bazı ülkelerde İslam dinine karşı devlet eliyle sürdürülen ayrımcı, ötekileştirici ve ırkçı uygulamaların, insanlığın umudu olan İslam’ın Avrupa’da yükselişini engelleme girişimi olduğunu belirterek şöyle devam etti:

“İslam, huzuru ve güveni arayan insanlığın umududur”

“Bugün bazı ülkelerde devlet eliyle yürütülen bu ayrımcı, ötekileştirici ve ırkçı uygulamalar, esasen doğudan batıya dünyanın her yerinde huzur ve güveni arayan insanlığın umudu olan İslam’ın Avrupa’da yükselişini engelleme girişimidir. İslam ve Müslüman kelimeleriyle ilgili zihinlerde olumsuz tasvirler oluşturmaya yönelik kara propagandalarla, Avrupalıların İslam’la tanışmasının ve Peygamber Efendimizin örnekliğiyle buluşmasının önüne ciddi bir önyargı duvarı örme gayreti ve çabasıdır.

“Dünya, Peygamber Efendimizin üstün şahsiyeti ve örnek ahlakı nezdinde İslam’ın hayat veren ilkeleriyle buluşmaya her zamankinden daha fazla muhtaçtır”

Hâlbuki İslam, dün olduğu gibi bugün de dünyanın huzur ve barışına; insanlığın varoluş ve anlam arayışına kılavuzluk edecek tek dindir. Bundan başka da çare yoktur, çözüm İslam’dadır. Dolayısıyla bugün dünya, Peygamber efendimizin üstün şahsiyeti ve örnek ahlakı nezdinde İslam’ın hayat veren ilkeleriyle buluşmaya her zamankinden daha fazla muhtaçtır.

Bu sebeple, son peygambere ümmet olmanın onurunu yaşayan müminler olarak bizler, bütün bu saldırılar karşısında hep birlikte güçlü bir duruş ortaya koymaya mecburuz, tüm Müslümanlar olarak. Bunun için her platformda ve her vesileyle dünyayı, İslam’ın merhamet, adalet, hakkaniyet, güzel ahlak ilkeleriyle tanıştırmak için gayret göstermek ve oluşturulmaya çalışılan olumsuz imajları bertaraf etmek zorundayız.

Peygamberler, vahyi, yaşanan bir hayata dönüştürerek insanlığa tevhid, adalet ve güzel ahlak yolunda rehberlik etmişlerdir. Nebevi silsilenin son temsilcisi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) vahyin son halkası olan Kur’an-ı Kerim’i en güzel şekilde tebliğ etmiş, sünnetiyle yaşanan bir hayata dönüştürmüştür.

“Bugün bizlere düşen, Peygamberimizin hayatını anlamak ve onun örnekliğinde bugünümüzü ihya, geleceğimizi inşa etmektir”

Dolayısıyla bugün bizlere düşen, Peygamberimizin hayatını anlamak ve onun örnekliğinde bugünümüzü ihya, geleceğimizi inşa etmektir. Nebevî değerler ekseninde bir hayat ortaya koyarak başta kendi çocuklarımız olmak üzere bütün insanlığa Peygamber Efendimizi örnek göstermektir.

“Yaşanabilir bir yeryüzü ve güvenli bir gelecek için nesillerimizi İslam’ın hayat veren ilkeleriyle buluşturmalıyız”

Yaşanabilir bir yeryüzü ve güvenli bir gelecek için nesillerimizi İslam’ın hayat veren ilkeleriyle buluşturmaktır. Çocukların maddi ve manevi gelişiminde, dinî ve millî değerler ekseninde yetişmesinde, aile kurumunun işlevi ve etkisi son derece büyüktür. Nitekim Peygamber Efendimiz, ‘Bir baba, çocuğuna iyi terbiyeden daha değerli bir hediye vermemiştir.’ buyurarak, bu hususa dikkat çekmiştir.

Çocuk ailenin aynasıdır. Zira sevgi, saygı, merhamet, şefkat, adalet, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma; kısaca bütün insani değerler en etkili şekilde ancak aile yuvasında öğrenilebilir.”

Çocukların manevî ve ahlâkî gelişiminde sorumluluğu sadece aileye yüklemenin ve meseleyi sadece aile ile sınırlamanın ciddi bir yanılgı olacağına işaret eden Erbaş, “İletişim ve etkileşim araçlarının bu denli çeşitlendiği ve yaygınlaştığı bir dönemde, çocukların manevî ve ahlâkî gelişiminde sorumluluğu sadece aileye yüklemenin ve meseleyi sadece aile ile sınırlamanın da ciddi bir yanılgı olduğunu bilmemiz gerekir. Dolayısıyla çocukların temel ihtiyaçları, sağlığı, eğitimi, himayesi, güvenli ve huzurlu bir geleceğe hazırlanması hususunda toplumun tüm fertlerine ve kurumlarına büyük görevler düşmektedir. Bilhassa her türlü bağımlılık, ruhsal sorunlar, terör propagandaları, siber suçlar ve istismarlar gibi birçok tehlike karşısında son derece hassas ve bilinçli olmamız izahtan varestedir.” dedi.

Günümüzde ailedeki düzensizlikler ve dağılan yuvalar sebebiyle şefkatten, merhametten yoksun bir şekilde büyüyen milyonlarca çocuğun, çağın tehlikeleri karşısında savunmasız ve korunaksız kaldığını aktaran Başkan Erbaş, şöyle devam etti: “Çocukların ihmal edildiği, istismara maruz kaldığı, temel haklarından mahrum edildiği bir çağ merhamet ve insanlık sınavını kaybedecektir”

“Çocukların ihmal edildiği, istismara maruz kaldığı, temel haklarından mahrum edildiği bir çağ merhamet ve insanlık sınavını kaybedecektir. Çocukları mutsuz ve sahipsiz bir ev, şehir, ülke, dünya, rahmetten, bereketten ve nice güzellikten mahrum kalacaktır.

Bu gerçekten hareketle, hem bir farkındalık oluşturmak hem de nesillerimizi nebevî yöntemle yetiştirmenin imkânlarını toplumumuzla ve tüm insanlıkla paylaşmak adına 2020 yılı Mevlid-i Nebi Haftası temamızı ‘Peygamberimiz ve Çocuk’ olarak belirledik.

Kendi değerlerinin idrakinde olmayanların, başka toplumlara hayranlık duyması kaçınılmazdır. Dolayısıyla çocuklarımızın, hamuru İslam’la yoğrulmuş eşsiz medeniyetimizin evrensel değerleriyle buluşmaları ve kendi kimlikleriyle geleceklerini inşa ederek onur ve güven içinde yaşamaları için her daim çalışmak ve onlara rehberlik etmek zorundayız. Bunu yaptığımızda istikbale dair umudumuz karşılık bulacak, değer ve anlam kazanacaktır.”

Peygamber Efendimizin her konuda olduğu gibi, çocuklara yaklaşım noktasında da bizler için en güzel örnek ve yol gösterici bir rehber olduğunu vurgulayan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “Peygamber Efendimiz, çocuklara yönelik her türlü şiddet, baskı, öteleme ve istismarın sıradanlaştığı bir dönemde, çocukların haklarını en üst derecede savunmuş ve bu uğurda en büyük gayret ve mücadeleyi ortaya koymuştur. ‘Küçüklerini sevmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir.’ buyuran sevgili Peygamberimiz, söylediklerini bizzat yaşanan bir hayata dönüştürmüştür.” dedi.

Bu anlamda Peygamber Efendimizin köklü bir değişime imza attığına ve zihinlerdeki cehaleti, taassup ve yanlış algıları yıkarak kız-erkek ayrımı yapmaksızın çocuk eğitimi ve çocuklara yaklaşım konusunda adalet, merhamet ve şefkatiyle bütün dünyaya örnek olduğuna dikkati çeken Başkan Erbaş, “Hz. Peygamber’in bir baba, bir eğitimci yahut bir idareci olarak çocuklara yaklaşımını, onlarla kurduğu ilişkinin şekil ve niteliklerini doğru bir şekilde tespit etmek, onun bu konuda insanlığa gösterdiği temel prensipleri kavramak ve çocuklarımızı bu doğrultuda yetiştirmek bizlerin en öncelikli vazifesi olmalıdır.” değerlendirmesinde bulundu.

“Peygamberimiz (s.a.s.) çocuklara özel bir önem vermiştir.” diyen Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hiçbir ayrım gözetmeksizin hepsine değer verip ilgi göstermiştir. Çocukların İslam ahlaklıyla yetiştirilmeleri hususunda ashabına rehberlik etmiştir. Bu anlamda, doğan her bir çocuğun kulaklarına ezan ve kametin okunmasını isteyerek bir çocuğun ilk duyması gereken hakikatin tevhit olduğunu bütün insanlığa öğretmeye çalışmıştır. Dünyaya gelen her bir çocuk için akîka kurbanı kesmesi, saçları ağırlığınca sadaka vermesi ve bu sebeple yakınlarına ziyafet vermesi, bu mümtaz nimet karşısında Allah’a şükretmenin gerekliliğini göstermiştir. Cahiliyenin çocuklara yönelik sapkın anlayışlarından kız-erkek ayrımını ortadan kaldırmış; ‘Şayet ben birisini üstün tutacak olsaydım kızları üstün tutardım.’ diyerek ümmetini kız çocukların hakları hususunda uyarmıştır. O, öylesine güzel ve etkili bir eğitimcidir ki dokunduğu her çocuğun hayatını şekillendirmiş ve şahsiyetlerinde silinmez izler bırakmıştır.

Hep örnek olmaya çalışmış davranışlarıyla, sıcacık dokunuşlarıyla çocukları en güzel yola ulaştırmaya gayret etmiştir. Bir namaz vakti okunan ezanı taklit ederek hem ezanla hem de müezzinle alay eden bir çocuğu yanına çağırıp ona ezan okutarak taltif etmesi, bir çocuğun yüreğinden tutmanın en güzel numunesidir. Nitekim onun bu yaklaşımı, bir zamanlar ezanla alay eden o çocuğun Medine’de yıllarca ezan okuyan bir müezzin olmasına vesile olmuştur.

Peygamber Efendimizin sadece çocuklara değil, çocukların değer verdiklerine de değer verdiğini kaydeden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, sözlerini şu tavsiyelerle tamamladı.

“Kuşu ölen çocuğun üzüntüsünü paylaşması, onun çocuklar hususunda ne denli hassasiyet taşıdığının en açık örneklerindendir. Hz. Peygamber, çocukların eğitiminde yaş, cinsiyet ve kişilik özelliklerini dikkate alarak tedrici bir eğitim metodu uygulamıştır. Onlara yapabilecekleri işlerde sorumluluklar vermiş, bununla ümmetine çocuk eğitiminde sorumluluk vermenin, öz güven ve sosyalleşmede etkili bir vasıta olduğu mesajını vermiştir.

Bütün bu örneklerden görüldüğü üzere Rasulullah Efendimizin eğitiminde egemen olan anlayış, lisan-ı hâl ve hüsn-ü tavırdır. O, çocukların sözlerden daha çok adımları takip ettiği gerçeğinin idrakinde bir eğitimci olarak, çocukların eğitiminde örnekliğin önemine dikkat çekmiştir. Kendisi de hayatı boyunca hiçbir çocuğa kötü bir söz söylememiş, yaramazlıklarını fıtratlarının gereği olarak değerlendirerek daima hoşgörüyle yaklaşmıştır.

Bu itibarla, Rabbimizin bizlere emanet ettiği ve sadakatimizin testine sebep kıldığı çocuklarımıza karşı sorumluluklarımızı; ‘Ey iman edenler, kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.’ ilahî fermanı mucibince yerine getirmeye mecburuz. Neslimizi maddi ve manevi tehditlerden, tehlikelerden korumanın en büyük amaç olduğu gerçeğini, bir an olsun aklımızdan çıkarmamalıyız. Evlerimizi şiddetin değil zarafetin, nefretin değil sevginin, ifsadın değil ıslahın, karanlığın değil aydınlığın, mutsuzluğun değil umudun kaynağı yapmalıyız.

Çocuğa yaklaşımımızın temel referansı, Peygamber Efendimizin örnek hayatı olmalıdır. Söz ve davranışlarımızın zeminini, emanet bilinci ve sorumluluk duygusu oluşturmalıdır. İlişkilerimizin odağında saygı, sevgi, şefkat, merhamet gibi değerler yer almalıdır. Zira geleceğimizi şekillendirecek en önemli unsur olan çocuklarımızı öz değerlerimizden, tarihi ve ilmî derinliğimizden hareketle yetiştirmenin yolu, nebevî yöntemi özümseyip onun örnekliğinde bir hayat yaşamaktan geçmektedir.”

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu