İslam düşmanlığı ile mücadele ve Alman Anayasasına bağlılık
Yasin Baş
Siyaset ve Tarih Bilimcisi
Federal Almanya İçişleri Bakanlığı, Almanya’da Müslümanlara ve camilere yönelik saldırı istatistiklerinde nefret suçlarının da dâhil edildiğini, bundan dolayı da artık hakaret saldırılarının yanı sıra kurum ve kuruluşlara ve şahıslara yapılan fiziki saldırıların da verilere ilave edildiğini açıkladı. İhlas Haber Ajansı’nın verdiği bilgilere göre içişleri bakanlığı yaptığı açıklamada bu saldırılarda PKK ve yandaşlarının da bulunduğunu ifade etti. 2017 yılında ise kayıtlara göre 780, 2018 yılı Ocak ile Ekim arasında ise 570’den fazla saldırı düzenlendiği açıklandı.
Saldırı sayısında azalma görülmesine rağmen yaralanan Müslümanların sayısında artış olduğu kaydedildi. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2017 yılında saldırılar sonucu yaralanan Müslümanların sayısı 27 olurken 2018’in ilk 9 ayında yaralanan Müslümanların sayısının 40’a çıktığı aktarıldı. Bakanlık, saldırıların büyük bölümünün ırkçı saldırılar olduğunu kaydetti.
Saldırıların tamamı yansımıyor
İstatistiklerin tüm suçları kapsamadığını ve yalnızca kısmen gerçekliği yansıttığını belirten İslami teşkilatlar, Federal İçişleri Bakanlığı’nın Almanya’da Müslümanlara ve camilere yapılan saldırılarla ilgili kayıtlara geçen veriler doğrultusunda, birçok şiddet unsuru olayların kayıtlara girmediğini, sayılarda düşüş göründüğünü, bu sebeple birçok saldırının tespit edilemediğini söyledi.
Ayrımcılık ile mücadele
İslam düşmanlığı ve Müslüman nefreti ile şüphesiz çok yönlü mücadele edilmelidir. Ayrımcılıkla mücadele bunun bir parçası olabilir. Örneğin ülkemiz Almanya’da eğitim hayatından itibaren çeşitliliğe yönelik saygı, ayrımcılığa karşı inşa edilecek temel bir taştır. İş, konut, eğitim, sağlık, spor, bilim gibi alanlarda ayrımcılık bulunuyorsa bunların giderilmesine karşı eylem planları geliştirilmeli ve toplum bireylerinin eşit katılımı için mücadele edilmelidir.
Çeşitlilik
Ülkemiz Almanya’nın bütün kamusal alanlarında çeşitliliğe yer verilmelidir. Belirli etnik, dini, mezhepsel gruplara ayrıcalık tanınması, diğer belirli toplum bireylerine ise etnik, siyasi, dini ve mezhepsel kimliklerinden dolayı ayrı davranılması demokratik toplum anlayışıyla ne kadar örtüşmektedir? Çeşitliliği ve farklılığı ortak değerler ve çıkarlar temelinde bir araya getirebilen, bundan en iyi şekilde yararlanabilen toplumlar, tarihte hep kazanmıştır. Farklı diller, dinler, etnik kökenler, kültürler, siyasi ve ideolojik çeşitlilikler bir bakmışınız sizi „güneş batmayan imparatorluk“, bir bakmışınız yüzyıllarca üç kıtaya hükmeden bir dünya devleti yapabilir. Bu sebeple gereken makamlar çeşitliliği ülkemizin geleceği ve yararı için daha fazla değerlendirebilir. Ancak çeşitliliğin ve çok kültürlülüğün de bir sınırı vardır. Bu bağlamda aşırıya gidildiği takdirde, göçmenlerin veya azınlıkların kültürel gettolara hapsedilmesi sonucu doğabilir. Bu da toplumsal bölünmelere ve eşitsizliğin, anlayışsızlığın, korkunun ve hatta düşmanlığın oluşmasına yol açabilir. Çeşitlilikten yararlanırken başkalarının farklılıklarına – beğenilmese de mutlaka – saygı gösterilmelidir.
Alman Anayasamızın – özellikle – ilk beş maddesini tekrar okumakta ve anlamakta fayda var. Evinde Anayasa kitapçığı bulunmayanlar internetten kolayca bakabilirler.
2019 yılının toplum huzuru ve ülkemizin refahı için hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ederim.