Magazin

Karadenizli Japon gelin, lahana çorbası ve hamsi yapmayı öğrendi

Karadeniz’de yaşayan yunusları incelemek ve örneklendirme yapmak üzere geldiği sırada Türk eşi ile tanışan Dr. Ayaka Amaha Öztürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada Türkiye’deki hayatına alışmakta zorluk çekmediğini söyledi.

İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) üyesi Dr. Öztürk, Türklerin kendisini çabuk kabullendiğini aktararak, Türkler ile Japonların birbirine benzediğine dikkati çekti.

Türklerin Japonlara karşı sempatisi olduğunu kaydeden Dr. Amaha Öztürk, “1995’ten beri buradayım. 24 yıldır yaşadığım Türkiye’yi çok seviyorum. Kendimi Japonlardan çok Türklere yakın hissediyorum. Türkler’de aile bağları çok güçlü, Japonlar’da da. Burada eve girerken ayakkabı çıkartılıyor, biz de ayakkabıları çıkartıyoruz. Siz eskiden yerde yatıyordunuz, bizde de yer yatağı var” diye konuştu.

Öztürk, 1965 yılında Tokyo’da doğduğunu ve orada büyüdüğünü, doktora tezi için geldiği İstanbul’da eşiyle tanıştığını anlatarak şunları söyledi: “Karadeniz’de yaşayan yunus balıkları üzerine çalışıyordum. O sıralar eşimle tanıştım o da aynı konuda çalışıyordu, evlenmeye karar verdim. İnsanlar arasında Türk, Amerikalı, Japon diye bir fark yok. İnsan her yerde aynı insan. Türkiye’de yaşamak sadece ailemden ayrı kaldığım için başlarda zor geldi. Onun dışında sıkıntım olmadı. Bir takım kültürel farklılıklarımız var. Türkler daha sıcak kanlı, her şeye açık ve net insanlar. Hemen kucaklıyor, öpüyor. Japonlar’da öyle değil, uzaktan saygı gösteriyor. Bu durum hoşuma gitti. Bana uyuyor, kolay geliyor. Japonlar daha çok içine kapalı. Ben öyle değilim. Biraz Türkler gibiyim. Her iki toplum da insana karşı çok saygılı. Türkler’de aile bağı çok önemli, yaşlılara da saygı gösteriyorsunuz. Japonları anlamak daha zor, ne söylemek istediğini tahmin etmen gerekiyor. Japonya’ya gittiğimde insanlarla iletişim kurmakta zorlanıyorum. Türkler her şeyi açık konuşuyorlar, en ufak şeyleri bile. Japonya’da bunu yaptığımız zaman herkes şaşırıyor, ‘bu kadın ne diyor?’ diye bakıyorlar.”

“Türkler beni kabullendi”

Dr. Amaha Öztürk, iki çocuğu olduğunu Japonya’da üniversite eğitimi alan Ümit adındaki oğlunun Japonca Ümito diye çağrıldığını ve ‘deniz adam’ anlamına geldiğini söyledi.

“Türkler beni kabullendi.” diyen Dr. Amaha Öztürk, “Türkiye artık benim vatanım ama vatandaş değilim çünkü Japon tarafı çift vatandaşı kabul etmiyor. Ben Türk vatandaşı olsam Japon vatandaşlığımı kaybediyorum. Her iki çocuğumu da hem Japon hem Türk kültürüyle yetiştirdim çünkü biz her sene Japonya’ya gidiyorduk, ailem geliyordu. Ama çocuklarım daha çok Türk okullarına gittiler.” şeklinde konuştu.

Öztürk, son 20 yılına şahit olduğu İstanbul’un çok değiştiğini vurgulayarak şunları kaydetti: “İstanbul çok değişti 20 senede. Acayip büyüdü. Bu hem iyi hem kötü. Beykoz’da oturuyorum bizim buralarda bazen yabancıları görüyoruz, eskiden birbirimizi tanıyorduk, artık öyle değil. İnsanlar daha bencil olmaya başladılar, biraz daha zenginleşince insan bencil oluyor, fakirken sanki daha çok paylaşmayı seviyor. Kent olarak çok büyüdü, çok büyük sorunlar var. Biz denizde çalışıyoruz, denizlerde canlı hayat ile ilgili çok ciddi sorunlar var. Yani balıkları bitirdik, deniz çok pis, kimsenin umurunda değil. Yasalar var ama doğru uygulanmıyor. Biz Türk denizlerini araştırma vakfı olarak denizlerimizi koruyabilmek için araştırmalar yapıyoruz, eğitim veriyoruz, yunus balıkları başta olmak üzere deniz canlılarının korunması için uluslararası bir eylem planı hazırlanması ile ilgileniyoruz. Ayrıca her sene Karadeniz bölgesine gidiyoruz, oradaki sahillerde temizlik yapıyoruz, çocuklara eğitim veriyoruz.”

“Mantıyı çok sevdim”

Öztürk, Türk halkının çok misafirperver olduğunu, bu yönlerinin de Japonlarla çok benzeştiğini aktararak “O konuda birbirimize benziyoruz. Siz mesela biriyle lokantaya gittiğinizde mutlaka hesabı kendiniz ödüyorsunuz, Japonlar da öyle, hesabı size ödetmezler.” dedi.

En sevdiği yemeğin mantı olduğunu aktaran Amaha Öztürk, sözlerini, “Eşim Karadenizli olduğu için lahana çorbası ve hamsi yemeği yapmayı öğrendim ve seve seve yapıyorum. Türk yemekleri bana kilo aldırdı. Japonya’ya gittiğimde kendimi güreşçi gibi hissediyorum, orada herkes çok zayıf. Türkler balık az yiyor, biraz balık yerseniz çok iyi olur. Kayınvalidem bir numara. Kendisi gelin olduğunda kayınvalidesi çok çalıştırmış onu. Şimdi 70 yaşında, bana her konuda çok yardım ediyor. Yemek de yapar, çay da demler, hele çocuklar küçükken çok yardım etti. Ama ben de iyi davranıyorum ona, çok iyi anlaşıyoruz.” diye tamamladı.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu