Haberler

Ülkemizde Türk alerjisi mi var? Bir Almanya’lı Türk’ün izlenimleri

Yasin Baş
Siyaset ve Tarih Bilimcisi, Araştırmacı-Gazeteci

Ülkemiz Almanya’da Türkiye ile gönül bağı bulunan bazı sivil toplum kuruluşlarına (STK) uzun süredir bazı saldırıların düzenlendiğine sizler de şahit olmuşsunuzdur. Örneğin geçmiş yıllarda olduğu gibi 2018 senesinde de birçok Türk-Alman derneğine molotoflu saldırılar düzenlenmekte, hizmet araçları yakılmakta, girişlere domuz artıkları vs. bırakılmakta. Duvarlara sloganların yanı sıra, hakaretler yazılmakta ve binalara boyalı saldırılar düzenlenmekte, camlar kırılmakta, odalar ateşe verilmekte. Sebep? Sadece belirli bir din ve kimlik aidiyeti mi? Ülkemiz Almanya’da İngiliz kökenli bir kişinin İngiltere ve İngiliz bayrağı ile gurur duyması gayet doğal karşılanıyor. Fransa, Rusya, Yunanistan, İtalya, İspanya kökenli Almanlar için de aynısı geçerli. Hatta Papua Yeni Gine, Kongo, Burundi gibi ülkelerden göç etmiş Afrika kökenli Almanlar bile o ülkelerinin bayrağını severek dalgalandırıyor ve geldikleri ülkelerle gurur duyduklarını söylediklerinde hoşgörü ile karşılaşıyorlar. Birde sözde Kürdistan bayrağına duyulan saygı ve sevginin memleketimiz Almanya’da oldukça yaygın olduğuna şahit olabiliyoruz.

Türk bayrağı ve Türkiye konu olduğunda ise medya ve siyasetin bir bölümünün oluşturduğu kamuoyu tutumu nedense biraz daha değişik. Çifte standart mı desem? Türkiye ile olan bağı bulunan birçok sivil toplum kuruluşu kamuoyunda potansiyel tehlike olarak değerlendiriliyor. Buna uzun zamandır yaptığımız medya tahlillerinde de açıkça rastlayabilmekteyiz. Türkiye ile olan „bağın koparılması” ve „kesilmesi” bazı hakların verilmesi için ön koşul olarak, yani „olmazsa olmaz” olarak dayatılabiliyor. Söz konusu STK’lar birilerinin uzantısı, onun bunun eli, kolu, ayağı veya başka bir organı olarak lanse ediliyor. 40 yıldır burada önemli hizmetler vermekte olan, resmi makamların birinci derecede başvurduğu kuruluşlar birden „truva atı” gösterilebiliyor. Diğer taraftan bazı sosyal medya şövalyeleri bu dernekleri kimlikçilik, aidiyetçilik, ırkçılık, milliyetçilik, folklorik hemşericilik veya anayasa karşıtlığı ile itham ediyor. Sosyal medya hesapları üzerinden ahkam kesenler aynı kabadayılığı Fransız, İngiliz, Yunan, Rus, Sırp, Hırvat veya İtalyan STK’lara gösterebiliyorlar mı? Hatta İsrail ile bağı bulunan Alman STK’larımıza gösterebiliyorlar mı? Vatikan’a, Roma’ya bağlı Katolik din adamlarının, Moskova’ya, Kiev’e, Belgrad’a, Atina’ya, hatta İstanbul’a bağlı bulunan Ortodoks ruhbanların, Kudüs/Tel Aviv’e bağlı hahamların ülkemizdeki dini faaliyetlerine sesini çıkar(a)mayanlar, söz konusu Türkiye ve Ankara olduğunda, birden fedai kesilmelerinin asıl sebebi nedir acaba?

Geçtiğimiz ay birçok Türk-Alman STK’larına karşı yapılan kara propagandaya ülkemizin iç istihbarat kurumu Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) tarafından da destek geldiğine şahit olduk. BfV’nin bazı Türk-Alman kuruluşlarını izlemeye almak istemesi ve 16 eyalet iç istihbarat kurumundan bu dernekler hakkında bilgi talep ettiği basına sızmıştı. Ancak söz konusu 16 eyalet istihbarat örgütü gayet sağduyulu davrandı ve merkezi Köln’de bulunan Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’na tepki göstererek söz konusu derneklerin izlenmesini kabul etmemekle birlikte bu popülist talebi sert bir şekilde eleştirdi. Bu şekilde eyalet istihbarat örgütleri federal istihbarat örgütüne karşı çıkmış oldu. Eleştirilerin merkezinde tabii ki görevinden alınan ve emekliye sevk edilen BfV Başkanı Hans-Georg Maaßen bulunuyordu. BfV ve onun başkanı istihbarat içinde sağ tandanslı ve göçmen karşıtı olmakla itham ediliyordu. Maaßen Doğu Almanya’nın Chemnitz Kentinde yaşanan ülkemizin kara lekesi haline gelmiş aşırı sağ Neo-Nazi olaylarını gösteren bir video görüntülerinin gerçek olmadığını söylemiş ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) içindeki aşırı sol örgütlerden bahsetmişti. Maaßen’in aynı zamanda aşırı sağ ve İslam düşmanı AfD Partisi’nin yöneticileri ile gizli görüşmeler yaptığı ve bu görüşmelerde partinin istihbarat gözetiminden nasıl korunabileceğinin de istişaresi yapıldığı iddia edilmişti. Yıllarca bu ülkede yaşayan insanları sadece Türk oldukları için vahşice katleden aşırı sağ terör örgütü NSU soruşturmasında da kamuoyu açısından başarısız bir performans sergileyen BfV ve Maaßen, SPD’nin de baskısıyla görevden alındı. Eleştirilerin en yüksek dillendirildiği günlerde, iddialara göre BfV’nin hem kendini hem de başkanını korumak için bir şekilde gündemi değiştirmesi gerekiyordu. BfV bu bağlamda Türk-Alman STK’ların izlenme konusunu gündeme getirerek tartışmaların yönünü başka yere doğru yönlendirdi. Bu da zamanlama olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya ziyaretine denk geldi veya getirildi. Bundan hem Türk-Alman ilişkileri yara aldı, hem de Türk-Alman STK’larının imajına zarar verildi. Ancak CDU üyesi olan Maaßen yine de paçayı kurtaramadı. Kendisinin görevden uzaklaştırılmasından hemen sonra AfD’den davet alması sizi şaşırttı mı yoksa? Bu arada ülkemizin devlet aklı devreye girdi ve ilk defa üst düzey bir güvenlik kurumu olan iç istihbaratın başkan yardımcılığına Türk kökenli bir kişi getirildi: Güvenlik ve terör uzmanı Sinan Selen. Bu da artık ülkemiz Almanya’da yeni bir strateji izlendiğinin habercisi olabilir – mi acaba?

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu