Uygur Türklerinin ‘dini inançları nedeniyle’ gözaltına alındığına ilişkin belge basına sızdı
Çin’in, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur Türklerini dini inançları ve kültürleri nedeniyle “mesleki eğitim merkezleri” adı altında faaliyet gösteren tartışmalı kamplarda gözaltında tuttuğuna ilişkin bir belge basına sızdı.
Associated Press (AP) ajansı tarafından ele geçirilen belgede, Çinli yetkililerin kimlerin bu kamplara alınacağına nasıl karar verdiklerine ilişkin kapsamlı veri tabanının yer aldığı görüldü.
2017-2018 yıllarında gözaltına alınan 311 Uygur Türkü hakkındaki bilgilere yer verilen veri tabanında, bu kişilerin, 2 binden fazla akraba, komşu ve dostlarının isimleri, kimlik numaraları, namaz kılıp kılmadıkları ya da Kur’an okuyup okumadıkları dahil pek çok bilginin varlığı da dikkati çekti.
Her bir veri, gözaltında tutulan kişinin adı, adresi, ulusal kimlik numarası, alıkonma tarih ve yerinin yanı sıra aileleri, dini ve geçmişte hangi semtte yaşadığı, gözaltına alınma sebebi, serbest bırakılıp bırakılmayacağına dair kararın yer aldığı ayrıntılı bir dosyayı da içeriyor.
İbadet etmek, gözaltı nedeni olarak görülüyor
Veri tabanı, Çin hükümetinin, yetkililerin iddia ettiği gibi sadece “siyasi aşırılıkçılık” gerekçesiyle değil, ibadet etme, camiye gitme, uzun sakal bırakma ve izin verilenden daha fazla çocuk sahibi olmanın bile gözaltı nedeni olarak görüldüğünü ortaya koyuyor.
Aynı zamanda belgede, gözaltında akrabaları bulunanların bir kampa kapatılma ve suçlu muamelesine maruz kalma ihtimalinin çok daha yüksek olduğu görülüyor.
Belgede, benzer şekilde bu kişilerin aile geçmişi ve dünya görüşünün, serbest bırakılıp bırakılmayacakları konusunda gözaltındayken gösterdikleri davranışlardan daha önemli bir faktör olduğu dikkati çekiyor.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi yerel yönetimi, konuya ilişkin soruya yanıt vermezken Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Gıng Şuang, Sincan’da dindar kişilerin ve ailelerinin hedef alınıp alınmadığı sorusuna, “Bu tür saçmalıklar üzerine yorum yapmaya değmez.” yanıtını verdi.
Aileler “güvenilir” veya “güvenilir değil” olarak tanımlanıyor
Sürgünde yaşayan Uygur Türkleri kaynaklarından gelen son belgelerin tarihi, Mart 2019’a dayanıyor.
Listelenen tutuklular, nüfusunun yüzde 97’sinden fazlası Uygur Türkü olan Sincan’ın Taklamakan Çölü kenarındaki yaklaşık 650 bin nüfuslu Karakaş bölgesinden geliyor.
Liste, eski Karakaş sakinleriyle yapılan röportajlar, Çin kimlik doğrulama araçları ve AP tarafından görülen diğer listeler ve belgelerle destekleniyor.
Gözaltına alınanların ve ailelerinin, katı kurallarla ve belli sınırlar çerçevesinde sınıflandırıldığı, ailelerin “güvenilir” veya “güvenilir değil” şeklinde tanımlandığı ve dünya görüşlerinin “sıradan” veya “iyi” olarak derecelendirildiği gözleniyor.
Aileleri muhafazakarlıklarını göstermek açısından “hafif” veya “ağır” dini atmosfere sahip diye ayıran veri tabanında, gözaltına alınan her bir tutuklunun kaç akrabasının hapishanede olduğunun veya bir “eğitim merkezine” gönderildiğinin bilgisi yer alıyor.
Yetkililer, herhangi bir suç işlememiş olsalar bile, kişilerin ne kadar şüpheli olduğunu belirlemek için bu kategorileri kullanıyor.
Veri tabanı, bu bilgilerin çoğunun camilerde görevlendirilmiş, evlere ziyarete gönderilmiş ve topluluklara yerleştirilmiş kadrolar tarafından toplandığını gösteriyor.
Sonrasında bu bilgiler bu kişilerin akrabalarını, bağlı oldukları cemaati ve dini geçmişlerini kapsayan “üç daire” adı verilen bir dosyada derleniyor.
Belgelere göre gözaltına alınanlar sadece dindarlar değil.
Veri tabanı, Karakaşlı yetkililerin, yurt dışına gitme, pasaport alma veya yabancı yazılım yükleme gibi faaliyetler için de kişileri açıkça hedef aldığını gösteriyor.
“Hep şiddete karşı vaaz verirdi”
Çin hükümeti, 3 yıl önce Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden Memtimin Emer isimli imamı, 3 oğluyla gözaltına aldı.
Yeni ortaya çıkarılan belge, Emer ile oğullarının yanı sıra Karakaş ilçesindeki diğer yüzlerce kişinin gözaltına alınmasının temel sebebinin “dinleri ve aile bağları” olduğunu gösterdi.
Emer’in eski öğrencilerinden Abdullah Muhammed, hocasının adını gözaltına alınanlar listesinde görünce çok öfkelendiğini belirterek “Bunu hak etmedi. Herkes onu sever ve hürmet ederdi. Adaletsizliğe karşı sessiz kalamayan biriydi.” dedi.
Karakaş’ın önde gelen hocalarından biri olarak bilinen Emer’den 6 yıl Kur’an eğitimi alan Muhammed, vaazlarında komünist propagandası yapmayı reddettiği için 1997’de imamlık görevinden alınan 80’li yaşlarındaki Emer’in dini toplantılara katılmadığı halde 2017 ve 2018’de çeşitli suçlamalardan 12 yıla kadar hapse mahkum edildiğini belirtti.
“Hep şiddete karşı vaaz verirdi. Onu tanıyan herkes, aşırılıkçı olmadığını bilir.” diyen Muhammed, Emer’in şimdilerde sağlık sorunları nedeniyle ev hapsinde olduğunu duyduğunu ancak oğullarının nerede bulunduğunun bilinmediğini söyledi.
Muhammed, camisinden ve öğretim hakkından yoksun bırakılmasına rağmen Emer’in, 20 yıl boyunca inançlarına sadık kalarak yetkililere sessizce karşı çıktığını aktardı.
Emer’in üç oğlundan hiçbiri, bir suçtan hüküm giymediği halde veri tabanı 2017 boyunca, çok fazla çocuk sahibi oldukları, yurt dışına seyahat etmeye çalıştıkları, “güvenilmez” görüldükleri ya da “aşırıcılığa kaydıkları” veya hacca gittikleri için gözaltı kamplarına konulduklarını ortaya koydu.
Belgede ayrıca oğullarının Emer ile ilişkilerinin ve dini geçmişlerinin, gözaltı kamplarından çıkamayacak kadar “tehlikeli” olduklarını gösterdiği savunuldu.
“Birileri konuşmalı ve dünyaya ne olduğunu anlatmalı”
Norveç’te yaşayan, ABD’de eğitim gören Uygur akademisyen Abduveli Eyüp, söz konusu belgeyi Alman yayın kuruluşu Deutsche Welleye (DW) de iletti.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygur dil okulları açmaya çalışmasının ardından bir Çin hapishanesinde 15 ay yatan Eyüp, DW’ye Çinli yetkililer tarafından halihazırda izlendiğini ve yayın kuruluşuyla temasa geçmeden önce tehdit telefonu aldığını ileri sürdü.
Eyüp, “Evet, bu tehlikeli ancak birileri konuşmalı ve dünyaya ne olduğunu anlatmalı.” dedi.
Sincan’da eşinin ailesinden pek çok kişinin son aylarda gözaltına alındığını belirten Eyüp, belgeyi ilk gördüğünde “şok olduğunu” söyledi.
Listedeki kişilerin akrabalarını aramaya başlayan Eyüp, bunlardan, çoğu Türkiye’de yaşayan 29’unu buldu ve telefonla ulaştı.
Aradığı birçok kişi, yurt dışından yapılan bir telefon görüşmesinin istenmeyen şekilde sonuçlanacağını ve hapse girmelerine neden olabileceğini bilerek yıllardır Sincan’daki aileleriyle iletişime geçmemişti. Yurt dışındaki Uygurlara hala Sincan’daki akrabalarının “yeniden eğitim kamplarında” kaybolduğunu söylemek ise Eyüp’e kaldı.
DW muhabiri, Eyüp’ün irtibata geçtiği kişilerden Rozinisa Memet Tohti ile İstanbul’da bir araya geldi.
3 çocuk annesi ev hanımı olan 30’lu yaşlarındaki Tohti, en küçük kız kardeşinin listede olduğu söylendikten sonra yaşadığı üzüntüyü ifade etti.
Türkiye’yi iş için ziyaret eden bir aile dostunun kendisine, en büyük ablasının ve ailesinin 2016’da hapse girdiğini söylediğini anlatan Tohti, ancak en küçük kız kardeşinin Mart 2018’de tutuklandığından henüz haberi olmadığını dile getirdi.
Sincan’daki diğer akrabalarıyla irtibatının koptuğunu kaydeden Tohti, temas kurarak onları riske atacağından korktuğunu belirtti.
Tohti’nin kız kardeşinin izin verilenden çok çocuğu olduğu için tutuklandığı görülen belgede, bu kişinin “artık tehlike arz etmediği”, “mesleki eğitim merkezinden mezun olacağı” ve “gözetim altında olacağı” kaydediliyor.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki tartışmalı kamplar
Çin’de son yıllarda Uygur Türklerinin yaşadığı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde “eğitim merkezi” adı altında faaliyet gösteren kamplar ile Uygur Türklerinin kimlik ve kültürlerine yönelik ihlaller, uluslararası kamuoyu tarafından eleştiriliyor.
Pekin’in “mesleki eğitim merkezleri” olarak adlandırdığı ancak uluslararası kamuoyunun “yeniden eğitim kampları” şeklinde tanımladığı yerlerde Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre en az 1 milyon Uygur Türkü’nün kendi rızası dışında tutulduğu tahmin ediliyor.
Pekin yönetimi, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde kaç kamp bulunduğuna, bu kamplarda kaç kişinin olduğuna ve ne kadarının sosyal hayata döndüğüne ilişkin bilgi vermiyor.
Çin’in, bölgede yaşayan Müslüman Uygurlara, Çince dil eğitimi ile mesleki ve kültürel kurslar verdiğini öne sürdüğü kampların durumu hakkında net verileri paylaşmaması, uluslararası kamuoyunda derin kaygılara yol açıyor.
BM İnsan Hakları Konseyine üye 22 ülke, Temmuz 2019’da, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur Türkleri ve diğer azınlıklara yönelik muamelesini eleştiren ve kitlesel gözaltıların durdurulması çağrısında bulunan mektubu imzalamıştı.
BM ve diğer uluslararası örgütler, kampların incelemeye açılması çağrılarını yinelerken, Çin şimdiye kadar kendi belirlediği birkaç kampın az sayıda yabancı diplomat ve basın mensubu tarafından kısmen görülmesine izin verdi.
Çin makamları, BM yetkililerinin doğrudan bilgi almak amacıyla bölgede serbestçe inceleme yapma talebini geri çeviriyor.
Çin hükümet raporu basına sızdı
New York Times’ın Kasım 2019’da basına sızdırılan Çin yönetimine ait 403 sayfalık resmi belgeye dayandırdığı haberinde, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki güvenlik birimlerine, nasıl hareket etmeleri gerektiğine dair verilen detaylı talimatlar dikkati çekmişti.
Belgenin en az 200 sayfasında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve diğer Çinli yetkililerin, bölgedeki Uygur nüfusunun kontrolü ve aralıksız denetim yapılmasına ilişkin talimatları yer alırken, İslamiyet’in yayılmasını önlemek için önlem alınması uyarısında bulunulduğu ifade edilmişti.
Belgede Şi’nin 11 Eylül saldırısı sonrası ABD’nin “terörle savaş” politikasını örnek alarak bölgede yaşananları “terörizmle mücadele” olarak tanımladığı, güvenlik birimlerine “asla merhamet gösterilmemesi” talimatı verdiği, diğer yetkililerin de bölgedeki kampları ve keyfi tutuklamaları meşrulaştıran yorumlarının yer aldığı belirtilmişti.
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, sızdırılan belgelerin Çin yönetimi tarafından bölgede yapılan insan hakları ihlallerini doğruladığı değerlendirmesinde bulunmuştu.