Gündem

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Gazeteci Cemal Kaşıkçı olayı ile ilgili hiçbir şey gizli kalmayacak”

Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin bir soruya, “Sayın Cumhurbaşkanımızın baştan beri koyduğu çizgi son derece nettir. Bu olayla ilgili hiçbir şey gizli kalmayacak ve hukuki olarak da olayın sonuna kadar gidilecek. Olayın bütün yönleri ile aydınlatılması bizim nihai hedefimizdir” cevabını verdi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda ele alınan konular ve gündemdeki gelişmelere dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nda, iç ve dış güvenlik konuları ele alındı. Ayrıca, imar barışının son durumuyla ilgili gelişmeler ele alındı. 100 günlük icraat programı çerçevesinde bakanlıklarımızın yürüttüğü çalışmalarla ilgili de bilgi arzında bulunuldu.

“TERÖR ÖRGÜTLERİNE KARŞI MÜCADELE AYNI KARARLILIKLA DEVAM EDECEK”

Bu çerçevede, iç ve dış güvenlikle ilgili olarak Millî Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Millî İstihbarat Teşkilatı’nın sunumları oldu. Tabi özellikle bu iç ve dış güvenlik meselesini terörle mücadele bağlamında yoğun bir şekilde ilgili bütün birimlerimiz yürütmeye devam ediyor. PKK, FETÖ, DEAŞ ve benzeri terör örgütlerine karşı mücadele, şartlar, mevsim, ortam, coğrafya ne olursa olsun, tehditler ne olursa olsun kapsamlı bir şekilde yürütülmekte, bundan sonra da aynı kararlılıkla zaten devam edecek.

Burada bir diğer önemli konu, tabi Suriye sahasında yaşanan gelişmeler. Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘sahada da olacağız, masada da olacağız’ ilkesi çerçevesinde Suriye’deki gelişmeler de yakından takip ediliyor. Bildiğiniz gibi son dönemde özellikle İdlib mutabakatıyla Türkiye’nin Suriye sahasındaki etkinliği daha da artmış oldu. Afrin operasyonundan sonra, onun öncesinde Cerablus bölgesinde yürütülen operasyonlar neticesinde sınır bölgemizin önemli bir kısmı güvence altına alınmış oldu. Tabi burada bu sahadaki gelişmeleri yakından takip etmek, koordine etmek için de çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor.

SURİYE KONULU DÖRTLÜ ZİRVE

Bu çerçevede de daha önce de ifade ettiğimiz gibi dörtlü zirveyi, yani Türkiye, Fransa, Almanya ve Rusya Federasyonu’nun katılacağı dörtlü zirveyi bu 27 Ekim Cumartesi günü İstanbul’da Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında tertip edeceğiz. Burada tabi ağırlıklı olarak Suriye, İdlib mutabakatı, terörle mücadele, mültecilerin durumu, insani yardımlar gibi konular ele alınacak. Bununla ilgili detaylar da netleştikçe sizinle önümüzdeki günlerde paylaşmaya devam edeceğiz.

Bir diğer konu bildiğiniz gibi arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Trump’la bir telefon görüşmesi oldu. Burada özellikle rahip Brunson’un bırakılmasından Türk-Amerikan ilişkilerinin yeniden normalleştirilmesi yönünde ortak kararlılık ifade edildi. Sayın Cumhurbaşkanımız daha önce müteaddit kereler Amerikalılara yetkilere Türk yargısına güvenmeleri gerektiğini ifade etmişti. Zaten bu çerçevede de Türk yargısının verdiği bağımsız kararla bu konu kapatılmış oldu.

“ABD BAŞKANI TRUMP İLE GÖRÜŞMEDE, FETÖ’YLE MÜCADELE KONUSU DA GÜNDEME GELDİ”

Tabi bundan sonra da Amerika’yla ikili ilişkilerimizde sorun olarak gündemimizde bulunan konular var, bunların takipçisi olmaya da elbette devam edeceğiz. Bunların başında bildiğiniz gibi FETÖ’yle mücadele gelmekte. Bu terör örgütünün elebaşı Amerika Birleşik Devletleri’nde mukim. Ayrıca, oradan birçok operasyonu yönetmeye devam ettiğini de biliyoruz. Dolayısıyla dün akşamki görüşmede FETÖ’yle mücadele konusu da gündeme geldi.

Ayrıca, ikinci sorunlu alan olan Amerika Birleşik Devletleri’nin PYD ve YPG’ye verdiği destek konusu da gündeme geldi. Suriye’de, ülkenin toprak bütünlüğü çerçevesinde hiçbir fiili duruma müsaade etmeyeceğimizin altı da Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından tekrar çizildi.

“MÜNBİÇ’TE MÜŞTEREK DEVRİYE FAALİYETLERİ YAKIN BİR ZAMANDA BAŞLAYACAK”

Yine bu çerçevede Münbiç yol haritasının uygulanmasının önemi vurgulandı. Buradaki gecikmeleri tabi Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Trump’ın dikkatine getirdiler, o da bu konuda ilgili bakanlıklara hemen talimat vereceğini ifade etti. Bize gelen bilgilere göre de bu sürecin hızlanması için gerekli adımları Amerikalı yetkililer atmaya başladılar. Bu çerçevede de Gaziantep’te devam etmekte olan ortak eğitim önümüzdeki günlerde tamamlanacak ve yakın bir zaman içerisinde de müşterek devreye faaliyetleri Münbiç civarında başlayacak. Bunu da sizlerle paylaşmış olayım.

Bir diğer önemli konu, tabi İdlib mutabakatından dolayı Sayın Trump, Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkürlerini ifade ettiler ve ‘bu mutabakat sayesinde 3,5 milyon insanın yaşadığı İdlib’de büyük bir insani felaketi önlediniz’ dediler. Tabi İdlib mutabakatı önemini hâlâ koruyor. Bundan sonra atılacak adımlar dörtlü zirvede de ele alınacak. Ama özellikle oradaki mevcut durumun, çatışmasızlık hâlinin korunması, ayrıca insani yardımların ulaştırılması sadece Türkiye’nin sorumluluğunda olması gereken bir konu değil, uluslararası toplumun da bu konuda atması gereken adımlar var. Biz bu konuyu gündeme getirmeye devam edeceğiz.

Son olarak tabi telefon görüşmesinde son günlerin en sıcak konusu olan Kaşıkçı cinayetiyle ilgili de görüş alış verişinde bulunuldu ve bu olayın, bu menfur cinayet hadisesinin bütün yönleriyle araştırılması ve aydınlığa kavuşturulması konusunda da mutabık kalındı. Bu konuyu da özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ana başlıklarla ben bu konuları sizinle paylaşayım, sorularınız var biliyorum, isterseniz sizin sorularınızla devam edelim.”

Soru: “Benim sorum bugün MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin sosyal medya üzerinden Sayın Cumhurbaşkanını hedef alarak yaptığı bazı açıklamalar vardı. O açıklamalar konusunda Sayın Cumhurbaşkanımız Kabine Toplantısı’nda hiçbir değerlendirmede bulundu mu? Bulunmadıysa da sizin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü olarak bu açıklamaları nasıl değerlendirdiğinizi merak ediyorum.”

“AF KONUSUDA NİHAİ KARAR MECLİSİNDİR”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bu konuda bildiğiniz gibi AK Parti Sözcüsü Sayın Ömer Çelik bir açıklama yaptı, ben şimdilik bununla iktifa ediyorum. O çerçevede bir cevap verilmesi en doğru olandır zaten, konunun başka yerlere çekilmesi elbette doğru olmaz. Yani ortada ya bir yanlış anlama var, ya bir çarpıtma var çok açıkça. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımızın Milliyetçi Hareket Partisi’ni, onun tabanını hedef alan bir değerlendirmesi zaten söz konusu bile değil. Kast ettiği, bu özensiz hazırlanması hâlinde bir af yasasının doğuracağı toplumsal sonuçlardır, bunlara bir atıf yapıyordu. Tabi bu konuda nihai söz, karar Meclisindir. Ama Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuyu gündeme getirirken toplumun hassasiyetlerini dikkate alarak bazı değerlendirmelerde bulunmuştur. Diğer detay için ben Sayın Ömer Çelik’in açıklamalarına atıfta bulunmakla iktifa edeyim.”

Soru: “Son günlerde tartışmalı başlıklardan bir tanesi, Danıştay’ın öğrenci andıyla ilgili verdiği bir karar var. Danıştay’ın bu kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Diğer taraftan da, bu başlık üzerinden millî kimlik, etnik kimlik üzerinden bazı tartışmalar yürüyor, bunlar için ne derdisiniz?

İkinci sorum da, 29 Ekim’de İstanbul’da bir resepsiyon olacak mı, bu yönde bir çalışma var mı? Şayet olacaksa muhalefetten bazı eleştiriler var, 1 Ekim’de Meclis açılışında ekonomik kriz gerekçe gösterilerek resepsiyonun yapılmaması ve Cumhuriyetin ilan edildiği yerin Ankara olması, başkentin Ankara olması ama eğer böyle bir Cumhuriyet resepsiyonu yapılacaksa adresin neden İstanbul olduğu yönünde. Bu eleştirilere ne dersiniz?”

“29 EKİM RESEPSİYONU, 3. HAVALİMANI AÇILIŞI MÜNASEBETİYLE İSTANBUL’DA YAPILACAK”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “İkinci sorunuzdan başlayayım. Evet, 29 Ekim Resepsiyonu İstanbul’da yapılacak 3. havalimanını açılması münasebetiyle.

Şimdi Cumhuriyet tarihimizin en büyük projelerinden birisi inşallah o gün hayata geçirilecek. Yani bu Cumhuriyetimizin kazanımları açısından da takdir edilmesi hepimizi mutlu etmesi gereken çok çok önemli bir gelişme. Bunun İstanbul’da yapılacak çok geniş kapsamlı büyük bir resepsiyonla, gene bir Cumhuriyet resepsiyonu olarak İstanbul’daki 3. havalimanında yapılması gayet normal karşılanması gereken bir şey. Yani bunu Cumhuriyet değerlerine bir mesafe koymak ya da işte Ankara’dan İstanbul’a niye gidiliyor gibi biraz siyasi, spekülatif sorulara boğmak açıkçası çok iyi niyetle bağdaşmıyor. Resepsiyon gene yapılacak, gene Cumhuriyet Resepsiyonu olacak, orada çok coşkulu bir şekilde, çok geniş bir katılımcı listesiyle toplumun her kesimini kucaklayacak bir resepsiyon yine yapılacak. Ama bu vesileyle İstanbul’daki 3. havalimanının açılışı da gerçekleştirilmiş olacak. Yani buradan bir siyasi polemik, Cumhuriyet değerleriyle ilgili farklı birtakım değerlendirme yönelinmesi hakikaten iyi niyetle pek bağdaştırılacak yaklaşımlar değil. İnşallah orada hepimiz birlikte hem Cumhuriyetimizin kuruluşunu kutlayacağız, hem de 3. havalimanının açılışını Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle gerçekleştireceğiz. Aslında Cumhuriyetin bu tür büyük projelerle taçlandırılmasından herkesin memnuniyet duyması gerekir. Yani bunu bir dediğim gibi farklı bir yere çekmeye çalışmak çok anlamlı değil.

DANIŞTAY’IN ÖĞRENCİ ANDINA İLİŞKİN VERDİĞİ KARAR

Andımız meselesiyle ilgili Adalet Bakanımız başta olmak üzere ilgili arkadaşlarımız, komisyon başkanımız bildiğiniz gibi açıklamalar yaptılar. Yani burada bir yerindelik denetimi yapıldı Danıştay’ın kendini yürütmenin yerine koyduğu yönünde. Dolayısıyla hukuki değerlendirmeyi bu çerçevede takip etmekte fayda var. Burada yeni siyasi bir polemik, millî kimlik nedir, neyi kapsar, neyi kapsamaz gibi bir tartışmaya girmeyi de çok doğru bulmuyoruz.

Fakat bir cümleyle ifade etmek gerekirse, millî kimliğin en geniş kuşatıcı bir şekilde ifade edilmesi gayet doğaldır. Yani Türk ifadesinden kimsenin herhangi bir rahatsızlığı asla söz konusu değildir. Bu ifade okullarda okunmayınca bizim ne Türklüğümüzden bir kaybımız olur, ne Türklük kimliği ortadan kalkar. Ama bununla ilgili uygulamanın yıllar içerisinde oluşturduğu birtakım mahsurlar, sorunlar hep tartışılageldi, pedagojik açıdan, eğitim açısından, toplumsal açıdan vesaire. O değerlendirmeler çerçevesinde böyle bir düzenlemeye gidilmiş idi. O gerekçeler ortadan kalkmış değil. Dolayısıyla bunun bir millî kimliğin çerçevesiyle, sınırlarıyla ilgili bir tartışma gibi takdim edilmesi doğru bir şey değil, onu ifade edelim. Burada millî kimlikle ilgili bir tartışma yok, okullardaki bir uygulamayla ilgili bir konudan bahsediyoruz. Hukuki açıdan baktığınızda da dediğim gibi burada Danıştay’ın kendini yürütmenin yerine koyması ve böyle bir karar vermesi söz konusu. Bununla ilgili tabi hukuki süreç devam edecek, onun da hep birlikte takipçisi olacağız.”

Soru: “Efendim, Kaşıkçı olayından siz de bahsettiniz. Cinayetin Suudi Arabistan tarafından açıklanmasının ardından iki ülke ilişkileri nasıl bir seyir kazanacağı merak konusu, Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde nasıl bir önümüzdeki günlerde gelişmeler yaşanacak?

Bir de, geçtiğimiz saatler içerisinde bir alış veriş merkezinin otoparkında bir araç bulundu Suudi Konsolosluğuna ait, o araca ilişkin bir bilgi var mıdır, son gelişme nedir?”

“KAŞIKÇI OLAYININ BÜTÜN YÖNLERİ İLE AYDINLATILMASI NİHAİ HEDEFİMİZ”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “İkinci sorunuzdan başlayayım. İşte biz de takip ediyoruz, biliyorsunuz İstanbul Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma çerçevesinde bu araca ulaşıldı, tabi bununla ilgili incelemeler yapılacak, bilgiler geldikçe savcılık tarafından paylaşılacaktır. Şu anda benim sizinle ayrıca özel paylaşabileceğim bir bilgi yok, olay çok çok yeni.

Fakat şunu ifade edeyim: Tabi bu Cemal Kaşıkçı cinayeti işlendiği günden itibaren, yani 2 Ekim tarihinden itibaren bu konuda ilgili bütün birimlerimiz çok hassas ve kapsamlı bir çalışma yürüttüler. Sayın Cumhurbaşkanımız birkaç vesileyle olayın bütün yönleriyle aydınlatılması için gerekli bütün adımların atılacağını da ifade etti. Tabi başta biliyorsunuz birtakım değerlendirmeler yapıldı, reddedildi, işte Konsolosluğa girdi-çıktı dendi. Sayın Cumhurbaşkanımız, hayır, girdi ama çıkmadı diye söyledi ve yaklaşık bir 15 gün sonra da Suud makamları da bunu kabul ettiler. Tabi olayla ilgili soruşturma devam ediyor. Bütün delillerin toplanması, bilgi ve belgelerin toplanması büyük önem arz ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımız dün, yarın için bu konuda birtakım açıklamalar yapacağını da ifade etti.

Ama ben bir cümle şunu söyleyeyim: Sayın Cumhurbaşkanımızın baştan beri koyduğu çizgi son derece nettir, bu olayla ilgili hiçbir şey gizli kalmayacak ve hukuki olarak da olayın sonuna kadar gidilecek. Olayın bütün yönleriyle aydınlatılması bizim nihai hedefimizdir, vazifemizdir, sorumluluğumuzdur, bundan kaçış asla söz konusu değil.

“SUUDİ TARAFININ TEKLİFİYLE BİR ORTAK ÇALIŞMA GRUBU OLUŞTURULDU”

Suudi Arabistan’la ilişkiler söz konusu olduğunda, bildiğiniz gibi bu süreçte Sayın Cumhurbaşkanımızın Hadim-ül Haremeyn-iş Şerifeyn’le, Suud Kralıyla iki defa telefon görüşmesi oldu ve burada bu konuyu iki ülke arasında bir mesele getirecek bir yaklaşımdan ziyade, meselenin aydınlatılması yönünde bir ortak irade kondu. Bu konduktan sonra tabi sorumluların ortaya çıkması, cezalandırılması büyük önem arz ediyor hiçbir şeyin karanlık kalmayacak bir şekilde. Suudi Arabistan bizim için önemli bir ülkedir, kardeş ve dost ülkedir, birçok ortaklığımız var, bunlara zarar gelmesini elbette biz de istemeyiz. Dolayısıyla burada olayın anlatılmasıyla ilgili Suud makamlarının üzerinde de büyük bir sorumluluk bulunmaktadır.

Fakat bütün fotoğrafa baktığımızda, dediğim gibi İstanbul Başsavcılığımızın yürüttüğü soruşturma büyük önem arz ediyor, bununla ilgili süreç devam ettiği için şu aşamada daha ileri bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum. Ama ikili ilişkilerimiz noktasında bildiğiniz gibi Suudi tarafının teklifiyle bir ortak çalışma grubu da oluşturuldu, biz buna da o zaman olumlu cevap verdik, ama buna ilaveten İstanbul Başsavcılığı kendi müstakil soruşturmasını da sürdürmekte. Dolayısıyla bu noktada biz bu süreci çok büyük bir hassasiyetle yürüttüğümüzü ifade etmeliyim.

Konu, Türkiye’yle Suudi Arabistan arasında bir konu değil. Türkiye burada uluslararası hukuk çerçevesinde, kendi millî hukuk kuralları çerçevesinde olayın aydınlatılması için gerekli adımları atmaktadır, iş birliğini yapmaktadır. Mesele, menfur bir cinayetin aydınlatılması meselesidir.”

Soru: “Efendim, merak edilen bölgelerden biri de Doğu Akdeniz’deki gerginlik. Bölgede son durum nedir? Yunan kuvvetlerinin Barbaros Hayrettin Paşa’ya ve herhangi bir gemimize o olaydan sonra başka bir fiili durum söz konusu oldu mu?

Bir de, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Dışişleri Bakanlığına bir tavsiye yazısı söz konusuydu Kıbrıs açıklarında yeni bir üs kurulmasıyla ilgili. Böyle bir çalışma söz konusu mudur, durum nedir, iddialar gerçek midir?”

“DOĞU AKDENİZ’DE, İKİ TARAFIN ORTAK MENFAATLERİNİ ESAS ALACAK BİR PAYLAŞIM MODELİ GELİŞTİRİLMELİ”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi arkadaşlar, Doğu Akdeniz’de gerilim var şeklindeki değerlendirmeleri zaman zaman sizler de yapıyorsunuz, uluslararası basın da yapıyor. Burada bir konuyu açıklığa kavuşturmak lazım. Şimdi burada egemenlik hakları noktasında, kara suları noktasında, münhasır ekonomik alanlarla ilgili uluslararası hukukun gerektirdiği birtakım şartlar var, bunlar tam olarak üzerinde mutabık kalınmadan, özellikle Rum tarafının zaman zaman da Yunan tarafının burası bizim bölgemiz diye kendilerine göre çizdikleri birtakım haritaları esas alarak yaptıkları değerlendirmeler var. Şimdi bizim bir araştırma gemiz, Barbaros gemimiz, Fatih gemimiz, mesela diyelim ki bizim sınırımıza işte 10 mil, 20 mil, 30 mil mesafede bir yerde Akdeniz’de sondaj çalışması yaptığında bunu hemen ihlal olarak değerlendiriyorlar ve kendilerince birtakım adımlar atmaya çalışıyorlar. Şimdi biz bir kere o baştaki mutasavver ya da muhayyel sınırları kabul etmediğimiz için bizim açımızdan zaten bir ihlal söz konusu değil. Bizim baştan beri söylediğimiz, Doğu Akdeniz’de, yani Kıbrıs’ın etrafındaki münhasır ekonomik bölgelerde iki tarafın da, hem Türk tarafının, hem Rum tarafının ortak menfaatlerini esas alacak bir paylaşım modelinin geliştirilmesi. Şimdi bundan sarfınazar eden Rum tarafının kendisi bizatihi ya da fiili durum yaratmak suretiyle sondaj çalışmaları yapabilirken, Türk tarafının, Kıbrıs tarafının, Türkiye’nin bundan kaçınması zaten düşünülemez.

“TÜRKİYE, DOĞU AKDENİZ’DE ULUSLARARASI HUKUKTAN KAYNAKLANAN HAKLARINDAN VAZGEÇMEYECEK”

İkinci olarak, Kıbrıs çözüm sürecinden bağımsız olarak söylüyorum, orada çıkacak netice ne olursa olsun, Türkiye, Doğu Akdeniz’deki doğal haklarından, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarından hiçbir zaman vazgeçmeyecek.

Burada Rum tarafının şunu bilmesi lazım: Oradaki herhangi bir tasarruf, sondaj olur, başka konularla ilgili olur, Türkiye ve Kıbrıs tarafı, Kıbrıs Türkleri dikkate alınmadan, hesaba katılmadan hiçbir adımın atılması ne uluslararası hukuk açısından kabul edilebilir olacaktır, ne de bizim böyle bir şeye müsaade etmemiz söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bizim bilimsel araştırma gemilerimiz; Fatih, Barbaros ve diğerleri bu bölgede sondaj çalışmalarına devam edecekler. Bununla ilgili gerekli tedbirler de her zaman alınmıştır, bundan sonra da alınmaya devam edecektir.

İkinci sorunuzla ilgili, böyle bir ayrı üs vesaire şeyi söz konusu değil, ama bildiğiniz gibi bizim orada bulunan askerlerimizin lojistik şatlarının iyileştirilmesiyle ilgili dönem dönem yapılan birtakım güncellemeler söz konusudur. Bunların fiziki şartlarının iyileştirilmesi, takviye edilmesi, bu zaten rutin olarak her zaman yaptığımız bir şey, o çerçevede birtakım düzenlemeler elbette yapılabilir. Zaten orada bizim askerlerimiz biliyorsunuz bir barış misyonu çerçevesinde bulunmakta ve onların şartlarının, fiziki şartlarının iyileştirilmesi bizim önceliğimizdir. Orada bizim askerimiz Kıbrıs’ta barışı sağlamak için, Kıbrıs Türklerini korumak için, olası bir ihtilafı, gerilimi çözmek için bulunmakta. Bu vazifeyi yerine getiren askerlerimizin fiziki, lojistik şartlarının iyileştirilmesi de bizim bir vazifemizdir.”

Soru: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ABD Başkanı Donald Trump arasındaki görüşmede özellikle spesifik olarak Donald Trump, FETÖ’nun iadesi ve terörist PYD, PKK’ya verilen desteğin kesilmesi konusunda bir açıklaması oldu mu Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a?

Bir diğerim sorum da efendim, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmüştü. Özellikle Türkiye’ye yönelik yaptırımların yakın bir zamanda kaldırılması yönünde görüşeceklerini belirtmişti. Eğer ABD Türkiye’ye yönelik yaptırımları kaldırırsa Türkiye’yle ABD ilişkileri nasıl bir yol çizilecek, kaldırılmazsa nasıl bir yol çizilecek? Bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum. “

“FETÖ, BULUNDUĞU HER ÜLKEYE BİR TEHDİTTİR”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi dünkü görüşmede Sayın Cumhurbaşkanımız FETÖ’yle mücadele, FETÖ elamanlarının iadesi konularını tekrar gündeme getirdi. Bu konudaki beklentilerimizin ne olduğunu da açık bir şekilde ifade etti. Sayın Trump da bununla ilgili kendi sistemleri içerisinde atabilecekleri adımları değerlendireceklerini, hızlı bir şekilde cevap vereceklerini, tabi ki bu ikili ilişkilerin normalleşmesi bağlamında ifade etti, dolayısıyla bu yeni bir konu değil tabi.

Fakat yaptırımlarla ilgili şunu söyleyeyim: Bu konuyu Sayın Pompeo geldiğinde de Sayın Cumhurbaşkanımıza söyledi, zaten yanlış bir varsayıma ve haksız birtakım delillere dayanarak ya da öncüllere dayanarak alınmış bir alımsız bir yaptırım kararıydı. Bizim açımızdan bir bağlayıcılığı da açıkçası yoktu zaten, yani zaten orada mal varlığı olmayan iki bakanımızla ilgili böyle bir tedbirin alınması. Bizim beklentimiz, tabi bunun en kısa sürede kaldırılması. Bu ikili ilişkilerin normalleşmesi sürecinde pozitif bir adım olacaktır.

Ama şunu söyleyeyim: Tabi daha önce de ifade ettim, Türkiye açısından ulusal güvenlik meselesi olan FETÖ ve PYD konuları, PKK’yla mücadele konularında Amerika Birleşik Devletleri’nden somut, takvimli, detaylandırılmış adımlar atmalarını bekliyoruz ve bunu her platformda dile getirmeye de devam edeceğiz. Çünkü bu konu ne ifade özgürlüğüyle, ne basın özgürlüğüyle, ne terörle mücadeleyle, ne de başka bir gerekçeyle izah edilebilecek bir konu değildir. Bu bizim doğrudan ulusal güvenliğimizi ilgilendiren bu iki konu. Dolayısıyla bu konuda beklentimiz, Amerika yönetiminin diğer ülkeler gibi en kısa sürede adım atmaları, çünkü FETÖ sadece Türkiye’ye karşı bir tehdit değil bulunduğu her ülkede her ülkeye bir tehdittir, her topluma bir tehdittir, artık bunu açık ve net bir şekilde görmelerini ve buna göre adımlar atmalarını bekliyoruz.”

Soru: “Efendim, İş Bankası’yla ilgili bir süredir devam eden bir tartışma var, İş Bankası hisseleriyle ilgili. Aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanı hafta sonu bir açıklama yaptı, Şişecam hisseleriyle ilgili de bazı çalışma olacağını. Bu iki konuda ayrı ayrı ya da aynı bir düzenleme yapılacak mı, nasıl bir yol izlenecek? Bu konuda bilgi verirseniz.”

CHP’NİN İŞ BANKASI HİSSELERİ

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi arkadaşlar, bildiğiniz gibi bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımız çok önemli bir tartışma başlattı. Yani işin bir tarihî boyutu var, hukuki boyutu var, siyasi boyutu var, kurumlarla ilgili boyutu var.

Ben ilkinden başlayayım, yani tarihî olarak Atatürk’ün vasiyeti gerçek manada nasıl korunacak ya da yerine getirilecek konusu. Şimdi bu konuda aslında son derece önemli bir tartışma başlatmış oldu. Hukuki açıdan bunun statüsü ne olacak? Yani İş Bankası, Şişecam, bu iki kurumda Cumhuriyet Halk Partisi’nin hisseleri ya da konumuyla ilgili, yönetim kurulunda dört üyesinin bulunmasıyla ilgili, bu da hukuken incelenmesi gereken bir konu. Tarihî olarak gene dediğim gibi bu sürecin bugüne kadar gelişinde, Atatürk’ün bir değil iki vasiyetinin ya da iki metin üzerinden vasiyetlerinin değerlendirilmesi, bunun acaba bugüne kadar gerçekten vasiye uygun bir şekilde korunup, korunmadığıyla ilgili alınacak kararlar aslında çok önemli ve sağlıklı bir tartışmayı başlatmış oldu. Bunun tabi dediğim gibi hukuki boyutu var, belki yürütmeyle ilgili kısımları olabilir, siyasi tarafları var. Bir adım adım görelim bu tartışma nasıl derinleşecek, evrilecek, o çerçevede atılacak adımları da birlikte değerlendireceğiz. Ama ortada açık olan bir şey varsa, o da bir siyasi partinin bu şekilde bir şirket ortağı olması ya da böyle bir yönetim yapısı içerisinde bulunmasın aslıda Siyasi Partiler Kanunu açısından da, pratiği açısından da uygun olmadığı şeklinde. Genelde aslında toplumda da bu çıkışın, bu tartışmanın kabul gördüğünü de müşahede etmekteyiz. Dolaysıyla önümüzdeki günlerde, haftalarda bu konunun detayları biraz daha ortaya çıktıkça onunla ilgili konuları da gene birlikte değerlendirme imkânımız olacaktır.

Peki, çok teşekkür ediyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.”

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu