Erbaş, insanlığın yaşadığı ahlak krizinden çıkış yolunu gösterdi
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Hac farizasını ifa etmek üzere gittiği kutsal topraklardan yurda döndü. Erbaş, Başkanlık Merkez Konferans Salonu’nda düzenlenen törende personelle bayramlaştı.
Başkanlık personeline hitap eden Prof. Dr. Erbaş, bir hac mevsiminin daha geride kaldığını hatırlatarak “Dil, ırk, renk, kültür, ülke ve coğrafyaları farklı, milyonlarca Müslüman kutsal topraklarda bir araya geldi. Aynı inanç, duygu, dua ve yakarışlarla haccın menasikini yerine getirdi. Biz de 80 bini aşkın vatandaşımıza hac yolculuğunda rehberlik ettik. Cenab-ı Hakk, ibadet ve taatlerimizi, dua ve niyazlarımızı kabul eylesin. İhramda, Arafat’ta, tavafta yaşanan duyguların hayata ve ahlaka dönüşmesini temenni ediyorum.” ifadelerini kullandı.
Aynı şekilde, bir kurban bayramını daha beraberce idrak etmenin sevincinin yaşandığına değinen Erbaş “bu vesileyle, geçmiş bayramınız mübarek olsun. Bu bayram, Müslümanlık bilincimizin ve kardeşliğimizin daha da güçlenmesine vesile olsun inşallah.” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığının dünyanın birçok ülkesinde ve bölgesinde hizmet sunan küresel bir teşkilat olduğuna dikkati çeken Başkan Erbaş, Türkiye Diyanet Vakfı ile Diyanet İşleri Başkanlığı iş birliğinde, “Kurbanını Paylaş, Kardeşinle Yakınlaş” temasıyla yürütülen “2019 Yılı Vekâleten Kurban Kesim Organizasyonu” hakkında bilgiler paylaştı, organizasyonda görev alan personele teşekkür etti.
– Diyanet İşleri Başkanlığımız; konumu, potansiyeli ve hizmetleri açısından ülkemizin çok önemli kurumlarından birisidir.
Erbaş, vatandaşların Dİyanet – TDV işbirliğiyle yürütülen vekaletle kurban organizasyona yoğun bir katılım sağladığına dikkati çekerek “Halkımız Diyanet İşleri Başkanlığımıza ve Vakfımıza güveniyor, Diyanet İşleri Başkanlığımız; konumu, potansiyeli ve hizmetleri açısından ülkemizin çok önemli kurumlarından birisidir. Dünyanın birçok ülkesinde ve bölgesinde hizmet sunan küresel bir teşkilattır. Bunun önemli göstergelerinden birisi de vekâletle kurban hizmetimizdir.” şeklinde konuştu.
Erbaş konuşmasını şöyle sürdürdü:
Bu bağlamda ifade etmeliyim ki bu sene de Başkanlığımızla Türkiye Diyanet Vakfımızın, “Kurbanını Paylaş, Kardeşinle Yakınlaş” temasıyla beraberce yürüttüğü vekâletle kurban organizasyonu, bizleri memnun edecek bir düzeyde gerçekleşmiştir. Zira milletimizin vekâletle bize emanet ettiği kurban sayısı, geçen yılın da üzerine çıkarak 454 bine ulaşmıştır. Birçoğunuz da Vakfımızın bu hizmetine katılarak bayramı, ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde muhtaç ve mazlumlara yardım etmekle geçirdiniz.
Bu güzel tablo bize iki şeyi açıkça gösteriyor:
– Milletimiz nerede bir mağdur ve muhtaç varsa yardım elini uzatıyor.
Birincisi; aziz milletimizin büyüklüğünü ve cömertliğini açıkça ortaya koyuyor. Milletimiz nerede bir mağdur ve muhtaç varsa yardım elini uzatıyor. Hatta kendi sıkıntıları olsa dahi başkalarına yardım etmekten vazgeçmiyor.
– Halkımız Diyanet İşleri Başkanlığımıza ve Vakfımıza güveniyor.
İkincisi; halkımız Diyanet İşleri Başkanlığımıza ve Vakfımıza güveniyor. Milletimize, yaptığımız hizmetleri, hayata geçireceğimiz projeleri anlattığımızda, bize daha çok destek veriyor. Vekâletle kurban organizasyonumuz bunun en açık göstergesidir.”
“Yerel ve küresel ölçekte sürekli krizlerin konuşulduğu bir çağda, yaşanan en büyük problemin bir ahlak krizi olduğunu” belirten Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “yapılması gerek en önemli şeyin; bireysel, toplumsal ve küresel boyutta bir ahlak inşası” olduğunu söyledi:
– İnsanlık için daha güzel bir gelecek adına yapılması gerek en önemli şey; bireysel, toplumsal ve küresel boyutta bir ahlak inşasıdır.
“Her şeyin hızla akıp gittiği, ilgi ve algıların sık değiştiği bir zamanda, insani değerlerin ve vicdani erdemlerin muhafazası da zorlaşmakta ve daha büyük bir gayret gerektirmektedir. Bu alanda yaşanan savrulmalar, ciddi bir ahlaki yozlaşmayı da beraberinde getirmektedir.” diyen Erbaş, “Yerel ve küresel ölçekte sürekli krizlerin konuşulduğu bir çağda, esasında yaşanan en büyük problemin bir ahlak krizi olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla hepimiz ve bütün insanlık için daha güzel bir gelecek adına yapılması gerek en önemli şey; bireysel, toplumsal ve küresel boyutta bir ahlak inşasıdır.” diyerek ahlaki krizden insanlığın çıkış yoluna işaret etti.
– Kur’an’ın temel hedefi; güzel ahlaka sahip bir insan, bir toplum ve bir dünya inşa etmektir.
İslam inancının ve ibadetlerin, birey ve toplumdaki en somut tezahürünün güzel ahlakın yaşanması olduğuna dikkati çeken Başkan Erbaş onuşmasını, “Dolayısıyla insanın istikameti iman ve tevhide, değeri de güzel ahlaka sahip olmasına bağlıdır. Bu açıdan yüce dinimiz İslam, bize tevhit ile Allah’a kullukta, güzel ahlak ile insani değerlerde buluşmayı öğretir. Yani Kur’an’ın temel hedefi, en özlü ve açık ifadesiyle, güzel ahlaka sahip bir insan, bir toplum ve bir dünya inşa etmektir. İslam’ın Mekke döneminin en büyük özelliği; iman, tevhit, sabır ve fedakârlık ile bir ahlak ve karakter inşasının varlığıdır. İşte Mekke’de Kur’an ile inşa edilen o ahlak, kısa sürede bir medeniyete dönüşmüştür. Bu meyanda, Yüce Allah, Peygamber Efendimize; ‘Şüphesiz sen en güzel ahlak üzeresin.’ hitabıyla onun ahlakını bize örnek göstermektedir. Resul-i Ekrem; ‘En hayırlınız, ahlaken en üstün olanınızdır.’ ve ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.’ hadisleriyle varlık gayesini ve mücadelesini güzel ahlakın ikamesi olarak özetlemektedir.” sözleriyle sürdürdü.
– Davranışlarımızı güzel ahlak ekseninde her daim gözden geçirmeye mecburuz.
Güzel ahlaka dönüşmeyen bir inanışın en bariz menfi yansımasının, tamamen şekle ve söyleme indirgenen bir dindarlık anlayışı olduğunu ifade eden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Dolayısıyla, öncelikle her birimiz, ibadetlerimizin ahlaka, sözlerimizin davranışa yansıyıp yansımadığını tefekkür ve muhasebe etmek zorundayız. Daha açık bir ifadeyle, varlık sebebi din hizmeti sunmak olan bir teşkilatta, milletimizin dini hayatına rehberlik eden kimseler olarak bütün davranışlarımızı güzel ahlak ekseninde her daim gözden geçirmeye mecburuz. Zira ahlak sadece belli alanlara mahsus bir durum değil, hayatın tamamını içine alan bir davranış biçimidir.” dedi.
– Dünyevileşmeye karşı ne kadar direnebiliyoruz?
Dünyevileşme konusunda muhasebe çağrısı yapan Erbaş konuşmasına şu ifadelerle devam etti: “Dünyevileşmenin insanı esir aldığını söylüyor, paylaşmayı ve ahireti anlatıyoruz. Peki, biz dünyevileşmeye karşı ne kadar direnebiliyoruz? Yoksa biz de dünyevileşme girdabında kaybolmak üzere miyiz?
Dünya malına tamah etmemeyi, helal kazanmayı, şükretmeyi, isâr ahlakını öğütlüyoruz. Peki, biz gerçekten sahip olduğumuz nimetlere hakkıyla şükredebiliyor muyuz? Yoksa elindekine şükretmeyi ve kanaatkârlığı ihmal ederek sürekli dünyevi beklentilerle, hatta hırs ve ihtiras ile savruluyor muyuz?
Söz ahlakından bahsediyoruz. Yalan, dedikodu, çirkin ve anlamsız sözlerin zararlarını biliyor ve söylüyoruz. Peki, biz bu konularda dilimize ne kadar sahip olabiliyoruz?
Samimiyetten konuşuyor, suizan, kibir ve hasedin çirkinliğini anlatıyoruz. Peki, biz kalbimize ne kadar hükmedebiliyoruz?
İş ahlakını, emeğin bereketini, kazandığımızın hakkını vermeyi hep anlatıyoruz. Peki, kendimizi bu açıdan muhasebe ediyor muyuz?
Aile, akraba, eş-dost ahlakını sürekli vurguluyoruz. Peki, bütün bu alanlarda kendi davranışlarımızın fotoğrafını karşımıza alarak kendi durumumuza bakabiliyor muyuz?
Eğer bizim her alanda güzel ahlaka sahip olma adına bir niyetimiz ve gayretimiz varsa, elbette Allah onu destekleyecek, güzel ahlak sahibi kulunu asla mahcup etmeyecek, onun hayatını ve kazancını bereketli eyleyecek ve sözünü de tesirli kılacaktır.
Diğer yandan tersi bir tutum ve davranışın da bize huzur ve bereket getirmeyeceği apaçık ortadadır.”
– Davranışlarımızdaki çelişkiler, Müslüman ahlakının temsili noktasında da kırılmalara sebep olacaktır.
“Toplumun rehberleri olarak bizim davranışlarımızdaki çelişkiler, Müslüman ahlakının temsili noktasında da kırılmalara sebep olacaktır. Ortaya çıkacak değer erozyonunun en vahim neticesi ise söz konusu menfi tablonun, bilgisiz ve bu konuda gerekli dikkati göstermeyen kişi ve gruplarca dinin bizzat kendisine mâl edilmesi riskidir. Bu itibarla, dinimizin kötü bir temsil sebebiyle zarar görmemesi için hepimizin azami dikkat ve gayret göstermesi elzemdir.” şeklinde konuşan Başkan Erbaş iki konunun altını çizerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu bağlamda iki hususun altını çizmek istiyorum. Birincisi; maalesef gittikçe örselen ahlaki değerleri farklı bakış açılarına göre değişik algılanabilen subjektif değerlendirmelerden ve kaygan zeminden kurtarmamız gerekiyor.
İkinci olarak da bu müşterek ahlaki ilkelerin, ortak bir davranış bilincine dönüştürülmesi ve yaşayan değerler olarak hayat tarzı haline getirilmesi gerekiyor. Çünkü ahlaki değerler teorik zeminde tek başına bir şey ifade etmiyor.
– Kendi içinde güzel ahlakı tesis edemeyenlerin, toplumda ve nihayetinde dünyada insani değerleri ideal manada ikame etmeleri mümkün değildir.
Erbaş özellikle topluma din hizmeti sunanların ahlaki erdemleri kendi iç dünyasında inşaa etmesinin zaruretine vurgu yaparak “Hepimiz her şeyden önce güzide bir dinin mensuplarıyız. Bir Müslüman olarak en değerli ziynetimiz olan ahlak konusunda kendi iç dünyamızda, ailemizde, arkadaşlarımız arasında, işimizde, toplumda kısacası her alanda kemali yakalamanın gayreti içinde olmalıyız. Zira kendi içinde güzel ahlakı tesis edemeyenlerin, toplumda ve nihayetinde dünyada insani değerleri ideal manada ikame etmeleri mümkün değildir.” dedi.
– Toplumumuzun manevi hayatına rehberlik ve ahlaki önderlik yapmalıyız.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, güzel ahlaka ters düşen fitne, dedikodu gibi kötü alışkanlıkları terk etmenin imanın bir gereği olduğuna işaret ederek sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Bu sebeple fitne, iftira, dedikodu, suizan, tefrika gibi güzel ahlakı yaralayan söz, tutum ve eylemlere karşı ortak bilince ve hassasiyete sahip olmak her şeyden önce imanın gereğidir.
Bunun için de toplumumuzun göz bebeği bir teşkilatta ulvi bir vazifeyi deruhte eden bizler, bireysel ahlaki değerleri kuşanarak yüksek bir özgüven ve ilkeli bir duruşla, kimlik sorunu yaşamadan, aidiyet ve mensubiyet şuurunu güçlendirerek toplumumuzun manevi hayatına rehberlik ve ahlaki önderlik yapmalıyız. Bu da ancak sizler gibi nitelikli kadrolar eliyle hayat bulacaktır. Ben buradaki her bir kardeşimizin ahlakı ve gayretiyle bir değer olduğuna can-ı gönülden inanıyorum.”