Haberler

Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif’in Mevlid Kandili Mesajı

28 Ekim 2020 Çarşamba günü akşamı Mevlid Kandilidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)’in, kameri takvime göre doğduğu gecedir.

Hz. Peygamber, kamerî aylardan Rabîu’l-evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi Mekke’de dünyaya gelmiştir. İnsanlık tarihinin en önemli olaylarından birisi, O’nun kutlu doğumudur.

Çünkü O’nun dünyaya geldiği dönemde insanlar her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı. Küfür ve haksızlık gönülleri karartmış, Allah’a giden yoldan uzaklaştırmıştı. Sosyal hayat bozulmuş, ahlâk tamamen kokuşmuştu. Kadınlar esir muamelesi görüyor, bir eşya gibi alınıp satılıyor, kız çocukları acımasızca diri diri toprağa gömülüyordu. Dünyada insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey olan huzur, can ve mal güvenliği kalkmış gibiydi. Dünyanın birçok köşesi kanlı boğuşmalara sahne oluyordu. Cihanın ıslâhı bir peygamberin gönderilmesine muhtaçtı. Bütün ümitler, Yahudi ve Hristiyan dinlerinin müjdelediği âhir zaman peygamberine yönelmişti. Bütün dünya karanlıklar içinde, bu kurtarıcının gelmesini dört gözle bekliyordu.

İşte Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), böyle bir zamanda dünyaya gelmişti. Bu gecenin sabahı gerçekten de nurlu bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Bir fazilet güneşi ve hidâyet meş’alesi olan Sevgili Peygamberimiz’in gönderilişi, Yüce Allah’ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “Andolsun, Allah, Mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle O, âlemlerin Rabbinden, âlemlere rahmet olarak gönderildi.”

Hz. Peygamber, yirmi üç yıllık peygamberlik dönemi boyunca putperestliğin yerine tevhidi, zulmün yerine adâleti, düşmanlığın yerine kardeşliği, sürtüşmenin yerine dayanışmayı getirme gayreti içinde olmuştur. Toplumda barışın hâkim olmasını hedeflemiştir. Doğruluk, nezâket, güvenilirlik, adalet, hoşgörü ve cömertlik gibi ahlâkî davranışlarıyla insanlara örnek olmuştur. Buna karşılık; kan dâvâsı, gasp, soygun, şiddet, intikam, kin beslemek, içki, kumar, hırsızlık, yetim malı yemek, yalan, gıybet, çekememezlik, koğuculuk gibi fert ve toplumun huzurunu bozan davranışlarla mücadele etmiştir. Bütün bu faaliyetlerin sonucu olarak, vahyin ışığında, mükemmel kişiliğiyle ekonomik, sosyal, kültürel ve ahlâkî alanlarda gerçekleştirdiği faaliyetler sayesinde”cahiliyye” olarak nitelendirilen ve temel özellikleri; bilgisizlik, putperestlik, kabîle asabiyeti, zorbalık, zulüm, haksızlık, başıbozukluk, merkezî otoriteden yoksunluk, adaletsizlik, barış ve nizamdan uzak bir hayat, çocukları öldürmek, vahşiyâne hareketler, kan davası gibi davranışlar olan bir dönemi kapatarak yerine barış ve huzurun hâkim olduğu yepyeni bir toplum oluşturmuştur.

O, gayr-i müslimlere dînî, hukûkî ve adlî özerklik vererek, kültürel kimliklerini korumalarına müsade etmesi ile çok sayıda dînî, kültürel grubun bir arada yaşayabileceğinin en güzel örneğini göstermiştir. Bu davranışı ile ayrıca hoşgörünün gelişmesine öncülük etmiştir. Bu tutumu daha sonraki yüzyıllarda Müslümanlar için örnek olduğu gibi, öteki medeniyetler için de bir model teşkil etmiştir.

Peygamberimiz’in öğrettikleri sonraki asırlarda yaşayan Müslümanlar tarafından da tatbik edilerek insanlığa örnek olmaya devam etmişlerdir.

İnsanlığın günümüzde Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği ilâhî mesaja ve bu mesajın hayata geçirilmiş şekli olan onun sünnetine ihtiyacı vardır. Çünkü İslâm sadece Kur’an’dan ibaret değildir. O, Hz. Peygamber’in şahsında açıklanmış, hayata geçirilmiş ve bizzat onun öncülüğünde kurumlaşmış bir dindir. Bu açıdan, Hz. Peygamber’in ve dolayısıyla sünnetin dinde önemli bir yeri vardır. O’nun bu konumu, Kur’an’da çeşitli açılardan dile getirilmiştir.

Hz. Peygamber olmadan, Kur’an’ı anlamak, dini tam olarak uygulamak mümkün değildir. Ayrıca, Kur’an’ı açıklama ve yürürlüğe koyma yetkisini Peygamber’e tanımak ya da tanımamak, insanlara değil, yalnızca Allah’a ait bir yetkidir. Bu yetkiyi, Peygamberine bizzat Cenab-ı Hak tanımıştır. O’nun gönderiliş gayesi, kendisine verilmiş olan risâlet görevinin insanlığa ulaştırılması ve bu amaç doğrultusunda bir toplumsal yapının kurulmasıdır. Bu amaçla söylediği sözler ve yaptığı uygulamalar, kimi zaman farz, kimi zaman haram, kimi zaman müstehab, kimi zaman da mübah diye nitelendirilen hükümlere kaynaklık etmektedir. Bu durum, Kur’an’ın buyrukları doğrultusunda, Hz. Peygamber’e itaatin ve onu örnek edinmenin bir gereğidir.

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyuran Hz. Peygamber’in, gerçekten, güzel ahlâkla yoğrulmuş hayat tecrübesini araştırmaya, ondan yararlanmaya, her zaman olduğu gibi bugün de çok ihtiyacımız vardır. Sevgili Peygamberimiz’i, O’nun güzel ahlâkını, davranış ve uygulamalarını, gelişen dünya şartlarına yön verecek, insanlığın problemlerine çözüm getirecek Kur’an-ı Kerim zenginliği ile yeniden tanımalı ve tanıtmalıyız. O, insanları bir tek Allah’a iman etrafında toplanmaya davet etmiş, muhabbet ve şefkatle birbirine bağlı, fazilet sahibi bir İslâm topluluğu meydana getirmiştir. O’nun büyüklüğü ve başarısı; en güzel usullerle doğru yollardan insanlığı iyiliğe davet etmesindendir.

Sevgili Peygamberimizin doğumunu anarken, yalnız mevlid okumak, ilâhiler söylemek ve kandil simidi dağıtmak yeterli değildir. O’nun doğumunu anmaktan asıl maksat, evrensel olan risâletini, yüksek ahlâkını, fazîletini, adalet ve doğruluğunu hatırlamak ve bunları hayatımızda uygulama azmini tazelemektir. Yüce Allah’ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yeğane yolu, Hz. Peygamber’in yolundan gitmektir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Bu ayette de belirtildiği gibi, Allah’ı hoşnûd etmek, O’nun Peygamberine uymak ve O’nu örnek almakla mümkündür.

Hepimizin bildiği ve yakından takip ettiği gibi, dünyada ve ülkemizde COVID-19 salgını artarak devam etmektedir. Son günlerde bölgemizde vakaların arttığına şahit oluyoruz. Hem kendimize hem de diğer insanlara karşı sorumluluk görevimizi üstlenerek, yetkililerin aldıkları ve açıkladıkları tedbirlere hassasiyetle uyulması gerektiğini bu vesile ile tekrar hatırlatmayı bir görev addediyorum.

İslâm Âlemi’nin ve Batı Trakya Müslüman Türkleri’nin Mevlid Kandilini tebrik eder, hayırlara ve Peygamber ahlâkına yönelinmesine vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu